13 Haziran 2012 Çarşamba
Ne olman gerektiğini sana söyleyenleri asla dinleme...
1. Ne olman gerektiğini sana söyleyenleri asla dinleme.
HEP KENDİ İÇ SESİNİ DİNLE. Sen nasıl olmak istiyorsun?
Yoksa hayatın harcanır gider..
2. Eğer ilk adımı attıysan ancak 2.si mümkün olur.
ASLA MASKE TAKMA. Öfkeliysen öfkeli ol.
Bu risklidir; ama gülümseme, çünkü bu dürüst olmaz.
Tüm mekanizman ters yüz olmuş.
Çünkü kızmak istediğinde kızmadın, nefret etmek istediğinde etmedin.
Şimdi sevmek istiyorsun; aniden mekanizmanın çalışmadığını farkediyorsun.
Öfkesini bastıran insanlar hep çok yerler, öfkeli insanlar daha fazla sigara içerler.
Çünkü öfke tırnak ve dişlerden boşaltılır.
3. SAHİCİ OL.Şimdiki zamana sadık kal.
Çünkü tüm yalanlar geçmişten ya da gelecekten içeri sızar.
Geçmişi bir yük gibi üzerinde taşıma, gereksiz yere de gelecekle uğraşma.
OSHO
8 Haziran 2012 Cuma
Acıları Kabul Edelim..
Karşılaştığınız sıkıntıları, yolunuz aydınlatan ilahi bir yardım
olarak kabul ediniz.
Bütün tabiat, deneyimini gerçekleştirmesi için insana yardım
etmektedir.
Buğday tanesini una çevirmek için, taneyi değirmen taşlarının arasına
koyarlar.
Sofraya ekmeğin gelmesi için hamur haline gelen un, kızgın fırından
geçer.
Binanın ayakta durması için, tuğlalar kendilerini feda ederler.
Güzellik ve estetik sunabilmek için, ham olan taş yontulmaya izin
verir.
Gelişmeye yardımcı olmak için metaller yüksek fırına girip erimeye
razı olurlar.
Karşı karşıya kaldığın zorluklar için lanet okuma.
Hayat okulunda acıdan korkma, hayatın gerçeklerini sükunetle kabul et.
Görüntüye aldanma. Hayatın zorlukları karşısında, bencilliğini unutarak ruhundan gelen gücünü kullan.
BAŞARACAKSIN.
F.C. Xavier
KUTSAL BİR HİNDU HİKAYESİ
Yaşamın Sırrı
KUTSAL bir Hindu metninde anlamlı bir hikaye anlatılır. Olaylar
sonsuz bir çölde başlar. Tanrı ile Narada adlı bilge yan yana
yürürlerken gözleri engin boşluğa dalar. Bir süre sonra Narada
Tanrı’ya dönüp sorar: ‘Ey yüce Tanrım, bu dünyanın ve orada yaşayan
bütün yaratılmışların hayatının görünümlerinin ardındaki sır nedir?’
Tanrı gülümser ve susar.
Yola devam ederler. ‘Evladım,’ der bir süre sonra Tanrı ve ufka
bakar, ‘Güneşin sıcağı beni susattı. Bu yoldan biraz daha gidersen
bir ırmak bulacaksın. Irmağı takip et, bir kasabaya geleceksin.
Oradaki evlerden birine git ve bana bir bardak soğuk su getir.’
‘Hemen,’ der Narada ve yola koyulur.
Bomboş arazide dakikalarca yürüdükten sonra gerçekten bir ırmağa
gelir. Irmağın öte yanında bir yerleşim alanı vardır. Narada derli
toplu görünen bir çiftlik evine yaklaşır ve eski tahta kapıyı çalar.
Kapı genç, güzel bir kız tarafından açılır. Gözleri ışıklar saçmakta
ve Narada’nın gördüğü diğer kadınların gözlerine hiç
benzememektedir. Kızın gözleri ona Yüce Tanrı’sının gözlerini
hatırlatır. Narada bu gözlerin içine baktığı anda Tanrı’nın
talimatını ve oraya geliş amacını unutur.
Kız onu içeri davet eder ve ikramda bulunmak ister. İçeride, kızın
annesiyle babası bu bilge kişinin gelişini bekliyor gibidirler.
Narada için en nadide yiyecekler hazırlanmıştır. Hiç kimse oraya
neden geldiğini ve ne istediğini sormaz. Uzun yıllar önce
aralarından ayrılıp uzaklara gitmiş eski bir dost, sanki şimdi geri
dönmüş gibidir.
Narada bu dost canlısı ailenin evinde birkaç gün kalır. Kendisine
gösterilen konukseverlikten çok memnundur ve genç kızın güzelliğine
gizli bir hayranlık beslemektedir. Bir hafta böylece geçip gider,
ardından iki hafta daha geçer. Narada çiftlikteki günlük işlere
katılmaya başlar ve kısa bir zaman sonra aile, orada sürekli bir
misafir olarak kalmasını ister. Narada bunu sevinçle kabul eder ve
bir zaman daha geçer. Nihayet, rüya gibi geçen günlerin sonunda
Narada evin kızı ile evlenme arzusunu dile getirir. Baba çok
memnundur. Dediğine göre herkes bunu ümit etmiştir.
Narada ile genç kız mutluluk içinde evlenerek aynı eve yerleşirler.
Çok geçmeden bir erkek çocukları dünyaya gelir, ardından bir erkek
çocuk daha doğar ve sonunda bir de kızları olur. Narada kasabada
küçük bir dükkan açar ve kısa sürede işini büyütür. Eşinin annesi ve
babası öldüğünde ailenin reisi artık o olmuştur. Zaman akar gider,
kasaba halkı mali işlerde Narada’nın rehberliğine güven duymakta,
hatta giderek kendisinden kişisel tavsiyeler de istemektedirler. Çok
geçmeden belediye meclisinde yüksek bir göreve getirilir. Hayatı,
kaçınılmaz olarak, bir kasabada yaşamanın verdiği doğal sevinçler ve
üzüntülerle doludur. Böylece hayat anlamlı ve başarılı bir şekilde
yıllarca sürüp gider.
Derken muson yağmurları mevsiminde bir sabah gökyüzü kararır ve
görülmemiş şiddette bir fırtına ile yağmur yağmaya başlar. Çok
geçmeden ırmak taşar ve sular öyle yükselir ki, sel baskını
tehlikesi doğar. Evler olduğu gibi sulara kapılıp gitmektedir.
Akşama doğru fırtınanın dinmeyeceği ve kasabayı kurtarmanın bir yolu
olmadığı anlaşılmıştır. Narada, kasaba halkını uyardıktan sonra
ailesini toplayarak gecenin karanlığında yollara düşer. Kendilerine
daha yükseklerde güvenli bir yer bulmayı ümit etmektedir. Eşi ve iki
oğlu kasırga şiddetiyle kükreyen rüzgara karşı direnirken ona
sımsıkı sarılmışlardır. Küçük kızını da göğsüne bastırmıştır.
Rüzgar korkunç bir şekilde esmekte ve sel suları git gide
yükselmektedir. Narada karşılarına bir duvar gibi dikilen yağmurda
ilerlemeye çalışırken birden ayağı takılır. Azgın tabiat kuvvetleri
oğullarından birini babasının kollarından koparıp alır. Onu
yakalayacağım derken diğer oğlunu da elinden kaçırır. Hemen ardından
şiddetli bir rüzgar küçük kızını bağrından çekip alır ve sonunda
sevgili karısı da sel sularına kapılarak uğuldayan karanlığa
karışır.
NARADA çaresizlik içinde feryat eder ve ellerini göğe açıp, acıyla
kıvranır. Ancak feryatları o korkunç gecenin derinliklerinden doğan
dev gibi bir dalganın içinde duyulmaz olur. Dengesini kaybetmiş ve
bayılmıştır. Bedeni azgın sularla oradan oraya ��arparak ırmakla
birlikte sürüklenir.
Saatler geçer, hatta belki de günler. Narada acılar içinde yavaş
yavaş kendine gelir, neredeyse çıplak ve yarı ölü bir vaziyette
ırmağın çok daha aşağılarında bir kumsala sürüklenmiş olduğunu fark
eder. Şimdi gün aydınlanmış, fırtına dinmiştir. Ancak ortalıkta
ailesinden en ufak bir iz olmadığı gibi, başka bir canlı da
görünmemektedir.
Narada kumların üstüne yüz üstü düşüp dakikalarca kımıldamadan
yatar. Her yanı ağrımaktadır, tek başına kalmıştır, üzüntü ve terk
edilmişlik duygusundan deliye dönmüştür. Irmakta önünden enkaz
yığınları sürüklenmekte, havada ölümün kokusu duyulmaktadır. Artık
her şeyi elinden alınmış, hiçbir şeyi kalmamıştır. Sevdiği ve değer
verdiği ne varsa suların girdaplarında yitip gitmiştir. Ağlamaktan
başka yapacak bir şey yok gibidir.
Derken, Narada aniden bir ses duyar: ådeta damarlarındaki kanı
donduran bu ses, ‘Evladım, senden istediğim bir bardak soğuk su
nerede?’
Narada döner ve hemen yanı başında duran Tanrı’yı görür. Irmak
kaybolmuştur ve onlar yine sonsuz bir çölde yalnızdırlar. Tanrı bir
daha sorar: ‘Suyum nerede? Tam beş dakikadır bekliyorum burada.’
Bilge, Tanrı’sının ayaklarına kapanır ve kendisini affetmesi için
yalvarır. ‘Ah, unuttum!’ diye durup durup feryat eder. ‘Yüce Tanrım,
unuttum! Beni bağışla!’ Tanrı gülümser ve şöyle der: ‘Peki Narada,
dünyanın ve üzerinde yaşayan bütün yaratılmışların görünümlerinin
ardındaki sırrı şimdi anlıyor musun?
Uyanışın 12 Belirtisi
1) Bedensel ağrı ve sızılar.
Özellikle sırt, bel ve boyun belgesinde. Bu ağrılara yoğun bir DNA
değişimi
neden oluyor. Bu ağrılar geçicidir.
2) Nedensiz derin bir üzüntü
Geçmişini geride bırakıyorsun, sadece geçmişini değil, bütün yeniden
doğuşun yol açtığı karmaları. Tıpkı eski evden yeni bir eve
taşınırken
geride bıraktıkların için üzüldüğün gibi, geçmiş yaşamlarla da
vedalaşmak
üzüntüye yol açıyor. Bu üzüntü geçicidir
3) Nedensiz göz yaşlarına boğulmak
Bu da tıpkı iki numarada belirtildiği gibi ortaya çıkıyor. Ağlamak
iyi
gelir ve sağlığa da yararlıdır. Ayrıca eski enerjiler bu yolla dışarı
atılıyor. Bu da geçici bir durumdur.
4) Mesleki hayatta ani bir değişim
Bu cok yaygın bir durum. Sen değiştiğin zaman çevren de değişiyor.
Kendine
nasıl uygun bir iş bulacaksın diye dert etme. Çünkü bu da geçici bir
durum.
Şu anda geçiş dönemini deneyimliyorsun. Hayal ettiğin işi bulana
kadar
farklı farklı iş kollarında kendini çalışıyor bulursan şaşırma.
5) Aile ve akrabalardan uzaklaşma
Karmaların dolayısıyla ailenle aranda bağ vardı. Ancak bu karmalar
çözülürken aile ve akraba ilişkilerinin de çözülmesi çok normal.
Kendini
aile ve arkadaşlarından uzaklaşıyor gibi hissedebilirsin. Bu da
geçici.
Korkma. Yakın bir zamanda sözkonusu kişilerle farklı bir düzeyde yeni
bağlar kurabilirsin. Ancak bu kez sözkonusu ilişkilerin eski
karmalardan
arınmış ve yeni enerjiye demirlemiş olacak.
6) Uyku düzeninde bozulma
Tahminen geceleri 02.00 ile 04.00 arasında uyanıyorsun. Kafanda
binbir konu
seni meşgul ediyor. Bazan da sadece nefes almak için uyanıyorsun.
Endişe
etme. Eğer tekrar uyuyamıyorsan kalk ve hoşuna giden şeylerle meşgul
ol.
Bu durum da geçici.
7) Kabus görme
Savaşlar, katliamın yanı sıra korkunç varlıklar tarafından takip
edildiğini
rüyalarında görüyorsan korkma. Çünkü kelimenin tam anlamıyla eski
enerjiyi
üzerinden atıyorsun. Savaş, katliam, takip edilme ve korkunç
yaratıklar tam
da bunun sembolüdür. Korkma, bu durum da gecici.
8) Yönsüzlük duygusu
Bazan kendini yeterince bu dünyaya ait değilmişsin gibi
hissedebilirsin. Ya
da kelimenin gerçek anlamıyla yeterince ayaklarının yere basmadığı,
iki
alem arasında kıstırılıp kaldığın hissine kapılabilirsin. Bu
gerçekten de
mekan anlamında öyledir. Bu da geçici bir durumdur. Bilincin yeni
enerjideki geçişi deneyimlerken, bedenin dünyada asılı kalır.
Yeterince
odaklanmak için ormanda yürüyüşler ya da doğada zaman geçirilmesi
önerilir.
9) Kendi kendine sohbetler
Son zamanlara kendini kendinle sohbet ederken yakaladığın anların
çoğaldığını farkedersin. Hatta birden bire son yarım saattir kendinle
sohbet ettiğini hatırlarsın. "İç"inde yeni bir iletişim düzeyiyle
karşı
karşıyasın. Bu kendinle sohbetler aysbergin görünen tarafıdır. Bu
sohbetler
gittikçe derinleşecek ve akıcı hale gelecek. Birden farkındalıkların
arttığını göreceksin. Olaylar arasındaki bağlantıları aniden
keşfedeceksin.
Merak etme çıldırmıyorsun, sen yeni enerjideki Shaumbra yolundasın.
10) Yalnızlık hissi-Hatta insanlarla birlikteyken bile
Kendini yalnız ve insanlardan "ayrı" bırakılmış hissediyor
olabilirsin.
Ancak kalabalıklara girmeyi de istemiyor olabilirsin. Shaumbra olarak
kutsal ve yalnız bir yoldasın. Yalnızlıktan ne kadar bunalsan da,
insanlarla birarada olmak da içinden gelmiyor olabilir. Ayrıca
yalnızlık
duygusu, enkarnasyonların boyunca yanında bulunan ruhsal rehberinin
daha
fazla esneyerek gelişmen için sana yer açmak istemesi ve senden
ayrılmasından da kaynaklanır.
Bu da geçici. İçindeki boşluk, sevgi ve ışıkla yeniden dolacak.
11) Coşku ve tutkunun yitirilmesi
Her şeye karşı kayıtsız olduğun bir dönemde bulunuyor olabilirsin.
Endişelenme, her şey yolunda. "Hiçbir şey yapmak istememe"nin tadını
çıkar.
Çünkü bu da gecici. Bu tıpkı bilgisayarın yeniden yüklenmesine
benzer.
Bilgisayarı yeniden daha karmaşık bir programla yüklemek için önce
kapamak,
ardından açmak gerekir.
12) Özlem duygusu
Bu belki de seni zorlayan en güçlü meydan okumalardan biridir.
İçinde ta
derinlerde bu gezegeni terketmeyi ve yuvaya dönmeyi isteyen bir
duyguyu
zaptetmek bazan güçleşir. Bunun intihar eğilimi ile ya da öfke ve
kızgınlıkla da bir alakası yok. Bu sadece sessizce yuvaya dönmek
isteyen
bir tarafındır.
Sen karmik devrini tamamladın. Bu hayat icin imzaladığın sözleşmenin
işi
bitti. Ek bir hayat için hazırsın. Bu geçiş döneminde diğer
tarafın nasıl bir his verdiğini hatırlıyorsun. Burada, dünya
üzerinde yeni
bir göreve hazır mısın? Yeni enerjiye kök salmak için karşılaşacağın
meydan okumalara hazır mısın?
Evet! Tabii ki hazırsın. İstersen hemen şimdi yuvaya gidebilirsin
değil mi?
Ancak bu kadar enkarnasyondan geçtikten sonra, bu kadar yol
katettikten
sonra, sonunu görmeden filmi yarıda bırakmanın doğru olmayacağını
sen de
biliyorsun. Ayrıca Ruh'un sana burada ihtiyacı var. Diğerlerinin de
bu
geçiş döneminden yeni enerjiye atlaması için sana ihtiyaçları var.
Diğerlerinin de eski enerjiden yeni enerjiye atlamayı göze almış bir
"insan"a ihtiyacı var.
Üzerinde şimdi bulunduğun yol sana Tanrı insan olma yolunda gereken
bütün
tecrübeleri ve hediyeleri sunuyor.
Bu yolculukta bazan karanlığa gömülsen ve yalnız olduğunu hissetsen
de
sakın unutma
26 Mayıs 2012 Cumartesi
DÜŞÜNCELERİNİZİ DEĞİŞTİRİRSENİZ, KADERİNİZİ DE DEĞİŞTİRİRSİNİZ…
ETKİ düşünceniz, TEPKİ ise bilinçaltınızın verdiği karşılıktır.
Bütün dilekleriniz gerçekleşecek diye bir kural yoktur. Herkes bunu bilir. Şüpheci kişiler, bunu duaların işe yaramadığına dair bir kanıt olarak yorumlarlar. Ancak göz ardı ettikleri bir nokta vardır:
Dileklerinizin karşılık bulabilmesi için bilimsel temeli net bir biçimde anlaşılarak etkin kullanılması gerekir. Ancak bundan sonra belirli bir isteğin neden etkin olmadığını anlayabilir ve onu daha etkin kılmak için pratik bir yöntem bulabiliriz.
Peki dileklerinizin istediğiniz gibi karşılık bulmadığını fark ederseniz, ne olur o zaman? İlk yapmanız gereken şey, böyle bir başarısızlığın temel nedenlerini anlamak olmalıdır. Bu nedenler güven eksikliği ve çok fazla çabadır. Birçok kişi, bilinçaltının işleyişini tam olarak anlayamaz ve dileklerinin gerçekleşmesine mani olur. Zihninizin nasıl çalıştığını bildiğinizde, büyük ölçüde güven kazanırsınız. Unutmayın, bilinçaltınız ne zaman bir fikri kabul etse, hemen bunu uygulamaya başlar. Bunun için bütün önemli kaynaklarını ve potansiyellerini kullanır. Derin zihninizin bütün zihinsel ve spiritüel yasalarını harekete geçirir. Bu yasa iyi fikirler için geçerlidir, ancak kötü fikirler içinde geçerlidir. Sonuç olarak, eğer bilinçaltınızı olumsuz biçimde kullanırsanız, bu soruna, başarısızlığa ve karışıklığa neden olur. Yapıcı biçimde kullanırsanız kılavuzluk, özgürlük ve zihinsel huzur getirecektir.
Düşünceleriniz olumlu, yapıcı ve sevgi dolu olduğunda, doğru cevabı almanız kaçınılmazdır. Bu nedenle başarısızlığın, üstesinden gelmek için yapmanız gereken tek şey, bilinçaltınızın fikrinizi ya da isteğinizi kabul etmesini sağlamaktır. Siz bunun gerçekliğini kabul edin, zihninizin yasası gerisini halledecektir. İsteğinizi inançla, güvenle ve şüphesiz devredin; bilinçaltınız bu görevi devralacak ve size cevap verecektir.
Ne zaman bilinçaltınızı sizin için bir şey yapmaya zorlamak isterseniz, başarısız olursunuz. İstediğiniz sonuçlar yaklaşmak yerine uzaklaşır. Bilinçaltınız zihinsel bir zorlamaya tepki vermez. İnancınıza ya da bilincinizin kabulüne tepki verir.
Sonuç elde etme konusundaki başarısızlığınız şu ifadelerden de kaynaklanabilir:
* Her şey kötüye gidiyor
* Asla karşılık alamayacağım
* Çıkış yolu göremiyorum
* Durum umutsuz
* Ne yapacağımı bilmiyorum
* Karmakarışık oldum
Bu tür ifadeler kullandığınızda, bilinçaltınız size karşılık vermez ve sizinle işbirliği yapmaz. Sürekli yerinde sayan bir asker gibi, ne ileri ne de geri gidersiniz. Başka bir deyişle, hiçbir yere gidemezsiniz.
Bir taksiye bindiğinizi ve taksiye bir sürü farklı yön söylediğinizi düşünün. Taksicinin kafası karmakarış olurdu herhalde, hatta sizi hiçbir yere götürmek istemeyebilirdi. Talimatlarınıza uymaya çalışsa da, bunu yapamayabilirdi. Sonunda kendinizi hiç kimsenin aklına gelmeyen bir yerde bulabilirdiniz.
Bilinçaltınızın müthiş güçleri ile çalışırken de aynı şey geçerlidir. Kafanızda net bir fikir olmalıdır. Bir çıkış yolu olduğuna, bir çözümün bulunacağına inanmalısınız. Yalnızca bilinçaltınızdaki Sınırsız Zeka cevabı bilir. Bilincinizdeki net karara vardığınızda, aklınızı başınıza toplarsınız ve neye inanırsanız onu yaşarsınız.
RAHATLIK İŞİ ÇÖZER
Çok soğuk bir havada kalorifer ocağı bozulan ev sahibi tamirci çağırmıştı. Tamirci hemen geldi. Yarım saat içinde ocak yeniden çalışıyordu. Tamirci ev sahibine 200 dolarlık bir fatura çıkardı.
“Ne!” diye bağırdı ev sahibi öfkeyle. “Ne kadar uğraştın ki! Tek yaptığın küçük bir parçayı değiştirmekti, beş dolardan fazla etmeyecek bir alet için ne hakla benden 200 dolar istersin?”
Tamirci omuz silkti: “Ben parça için sadece iki dolar istedim. Fiyatı bu kadardı”
Ev sahibi elindeki faturayı salladı. “İki dolar mı?” diye bağırdı. “Burada 200 dolar yazıyor!”
“Doğru” dedi tamirci. “Neyin bozuk olduğunu ve bunun nasıl onarılacağını bilmenin değeri 198 dolar”
Bilinçaltınız usta, her şeyi bilen bir tamirci. Vücudunuzdaki her organın nasıl çalıştığını ve nasıl iyileştirileceğini bilir. Sağlık komutu verirseniz, bilinçaltınız bunu yerine getirecektir. Burada anahtar, gevşemedir. “Rahatlık işi çözer”.
Ayrıntılara ve sıkıntılara saplanıp kalmayın. Sonucun ne olacağını bilin. İster sağlıkla, ister parayla, ister ilişkilerle ilgili olsun, sorunun çözümünün mutluluğunu hissedin. Ciddi bir hastalıktan kurtulduktan sonra ne hissettiğinizi hatırlayın. Hislerinizin, bilinçaltının faaliyetinin mihenk taşı olduğunu unutmayın. Yeni fikrinizin sonuçlarını hissetmeli, bunu gelecekte hayata geçecek değil, şu anda hayata geçmekte olan bir şey gibi görmelisiniz.
İRADE GÜCÜNÜ DEĞİL, HAYAL GÜCÜNÜ KULLANIN
Bilinçaltının güçlerini kullanmak, bir engeli itmeye çalışmaya benzemez. Daha çok çalışmak daha iyi sonuçlar doğurmaz. İrade gücünü kullanmayın. Bunun yerine, sonu ve bunun yaratacağı özgürlük halini gözünüzde canlandırın. Zekanızın araya girmeye, sorunu çözmek için yollar bulmaya ve bu yolları bilinçaltınıza empoze etmeye çalışacağını göreceksiniz.
Buna direnç gösterin. Entelektüel sorun çözme becerilerinizi bir kenara bırakın. Basit, çocuksu, mucizeler yaratan bir inancı korumaya çalışın. Gözünüzde, bu rahatsızlıktan ya da sorundan kurtulmuş halinizi canlandırın. Peşinde olduğunuz özgürlük durumunun duygusal hazzını hayal edin. Her türlü bürokrasiyi süreçten çıkartın. En iyi yol, basit yoldur.
DİSİPLİNLİ BİR İMGELEME NASIL HARİKALAR YARATIR?
Bilinçaltından karşılık almanın en iyi yollarından biri disiplinli ya da bilimsel hayal gücüdür. Bilinçaltı vücudun mimarı ve inşaatçısıdır. Bütün hayati fonksiyonlarınızı kontrol eder. İnanmak, bir şeyi doğru kabul etmek, o varmış gibi yaşamaktır. Bu ruh halini koruduğunuz sürece, dileklerinizin gerçekleşeceğine tanık olmanın keyfini yaşarsınız. Bir dileğin gerçekleşmesi için 3 aşamaya ihtiyaç vardır:
* Sorunu fark etmek ya da kabul etmek
* Sorunu, en iyi çözümü ya da çıkış yolunu bilen bilinçaltına devretmek
* Gerçekleştiğine derinden inanarak huzur bulmak
Kuşkular ve tereddütler dileğinizin gerçekleşmesini engeller. Kendi kendinize, “keşke iyileşebilseydim” ya da “umarım işe yarar” demeyin. Yapılacak iş hakkındaki duygunuz, gidişatı belirler. Uyum sizindir. Sağlığında sizin olacağını bilin. Bilinçaltının sınırsız iyileştirici gücü için araç olarak etkin hale gelebilirsiniz. Sağlık fikrini tam bir inançla bilinçaltınıza devredin; sonra gevşeyin. Kendinizi onun gücüne bırakın. Duruma ve koşullara, “bu da geçecek” deyin. Gevşeme ve inanç yoluyla, bilinçaltınızı aşılayın. Bu fikrin altındaki kinetik enerjinin devreye girmesini ve fikri hayata geçirmesini sağlayacaktır.
ZORLAMA TERS ETKİ YAPAR
Emile Coue konferansları sayesinde ABD’de pek çok hayran ve takipçi kazanan önemli bir psikologdur. En önemli görüşlerinden biri şudur:
Arzularınızla hayal gücünüz çatıştığında, kazanan kaçınılmaz olarak hayal gücünüz olur.
Buna ters etki yasası adını veriyordu.
Yerde duran dar bir tahtanın üzerinde yürümeniz gerektiğini düşünün. Bunu hiç kuşkusuz kolayca yaparsınız. Bir de aynı tahtanın yerden beş metre yukarıda ve iki duvar arasına asılmış olduğunu düşünün. Üzerinde yürür müsünüz? Yürüyebilir miydiniz?
Herhalde hayır. Tahta boyunca yürüme arzunuz, hayal gücünüzle çatışırdı. Tahtanın üzerinde yalpaladığınızı ve baş aşağı düştüğünüzü hayal ederdiniz. Yürümeyi çok isterdiniz, ama düşme korkunuz size engel olurdu. Hayal gücünüzün üstesinden gelmek ve bunu bastırmak için çaba sarf ettikçe, düşme fikri daha güçlü hale gelirdi.
“Başarısızlığımın üstesinden gelmek için irade gücümü kullanacağım” düşüncesi, başarısızlık düşüncesini güçlendirir.Zihinsel çaba, istenen şeyin tersini yaratarak kişinin kendi yenilgisine neden olur. İrade gücünü arttırmak üzerinde yoğunlaşmak, güçsüzlük durumunu vurgulamaktadır. Bu yeşil bir hipopotamı düşünmemek için elinizden gelen her şeyi yapmaya karar vermeniz gibidir. Karar, yeşil hipopotam fikrini zihninde baskın hale getirir; bilinçaltı baskın fikre her zaman daha fazla tepki verir. Bilinçaltınız, çelişen iki önermeden daha güçlü olanı kabul edecektir.
Kendinizi şunları düşünürken bulabilirsiniz:
* İyileşmek istiyorum. Neden iyileşemiyorum?
* Çok uğraşıyorum, neden sonuç alamıyorum?
* Kendimi daha fazla zorlamalıyım
* Sahip olduğum bütün irade gücünü kullanmalıyım.
Hatanızın nerede olduğunu görmelisiniz. Çok fazla uğraşıyorsunuz! İrade gücünüzü kullanarak bilinçaltınızı fikrinizi kabul etmeye zorlamayın. Bu tür girişimler sizi başarısızlığa mahkum eder. Bu durumda dilekleriniz ters tepebilir. Çaba sarf etmediğiniz bir yol daha iyidir. Daha önce başınıza böyle bir şey geldi mi? Bir sınava girmek zorundasınız. Ders çalışarak ve konuları gözden geçirerek çok zaman harcadınız. Her şeyi çok iyi bildiğinizi hissediyorsunuz. Ancak boş sınav kağıdıyla yüz yüze geldiğinizde, zihninizin daha boş olduğunu fark ediyorsunuz. Bütün bildikleriniz kafanızdan uçup gitmiş. Aklınıza konuyla ilgili tek bir şey gelmiyor. Dişlerinizi sıkıyor, iradenizin tüm gücünü topluyorsunuz; ama siz çaba sarf ettikçe, bilgiler daha da uzaklaşıyor sanki. Hayal kırıklığına uğramış bir halde sınav salonundan çıkıyorsunuz. Zihinsel baskı sona eriyor. Birkaç dakika önce umutsuzca bulmaya çalıştığınız cevaplar birden zihninize hücum ediyor. Kendinize konuları bildiğinizi söylemiştiniz, biliyordunuz da; ama ihtiyaç duyduğunuz anda değil. Hatanız, kendinizi hatırlamaya zorlamanızdı. Aksi etki yasası gereği bu sizi başarıya değil, başarısızlığa sürükledi. Dualarınızın tersiyle karşılaştınız.
ARZULARIN HAYAL GÜCÜYLE ÇATIŞMASI NASIL ÖNLENİR?
Zihinsel güç ya da irade gücü kullanmak, karşıtlığın olacağını varsaymaktır. Ancak karşıtlığı hayal etme eylemi, karşıtlığı yaratır. Eğer dikkatinizi arzunuza kavuşmanızı önleyen engeller üzerinde yoğunlaştırırsanız, bu arzuya kavuşmanızı sağlayacak unsurlar üzerinde yoğunlaşması mümkün olmaz. Herhangi bir fikir, arzu ya da zihinsel imge konusunda bilinç ve bilinçaltınız uyum içinde ya da anlaşma halinde olmalıdır. Zihninizin farklı bölümleri arasında çatışma kalmadığında, dileklerinizin karşılaştığını görürsünüz. Siz ve duygularınız, düşünceniz ve duygunuz, fikriniz ve duygunuz, arzunuz ve hayal gücünüz arasında da anlaşma olmalıdır.
Bütün çabayı minimuma indiren, uyku haline geçerek, arzularınızla hayal gücünüz arasındaki bütün çatışmalardan kaçınabilirsiniz. Uyku halindeyken, bilinç büyük ölçüde geri çekilir. Bilinçaltınızı aşılamak için en uygun zaman, uykudan hemen öncesi ve sonrasıdır. Bunun nedeni bilinçaltının en üst düzeyde performansını uykudan hemen önce ve uyandıktan hemen sonra gerçekleştirmesidir. Bu aşamada arzularınızı etkisiz hale getiren ve bilinçaltı tarafından kabulünü engelleyen olumsuz düşünce ve imgeler kendini göstermemektedir. Yerine gelen arzunun gerçekliğini hayal ettiğinizde ve başarının heyecanını hissettiğinizde, bilinçaltınız arzunuzun hayata geçmesini sağlar.
Pek çok kişi ikilemlerini ve sorunlarını, kontrollü, yönlendirilmiş ve disiplinli hayal gücü sayesinde çözer. Doğru olduğunu hayal ettikleri ve hissettikleri her şeyin hayata geçeceğin, geçmek zorunda olduğunu bilirler.
Shara adındaki genç kadın bana geldiğinde, umutsuzluğun eşiğindeydi. Sürekli ertelenen ve sonu görünmeyen, uzun, karmaşık bir davayla uğraşıyordu. En büyük arzusu, bu davanın uyum içinde bir çözüme kavuşmasıydı. Ancak zihni başarısızlık, kayıp, iflas, yoksulluk imgeleriyle doluydu. Böylece Shara’nın hayal gücü arzusuna üstün geliyor ve dava uzuyor da uzuyordu.
Benim önerim üzerine, Shara her gece yatmadan önce sorun için en iyi olası sonu hayal etmeye başladı. Elinden geldiğince iyiyi düşünüyordu. Zihnindeki imgenin yüreğinin arzusuyla uyuşması gerektiğini biliyordu.
Yavaş yavaş uykuya geçerken, davanın halledilmesinin ardından avukatla yapacağı olası görüşmeyi hayal ediyordu. Sonuç hakkında ona sorular sorduğunu ve onun açıklamalarını dinlediğini duyuyordu. Avukat tekrar tekrar aynı şeyi söylüyordu “Dava mahkeme dışında halloldu. Mükemmel, ve son derece uyumlu biz çözüm yolu bulundu”.
Gün boyunca, korku dolu düşünceler aklına geldiğinde, Shara zihninde avukatla yapacağı görüşmeyi, sözleri ve mimikleriyle canlandırıyordu. Avukatın gülümsemesini, davranışlarını, sesinin tonunu, kullandığı belirli sözcükleri hayal ediyordu. Bunu öyle sık ve öyle büyük bir inançla yapıyordu ki, korkularını daha bunlar zihninde toplanma girişiminde bulunmadan yenmeye başladı.
Birkaç hafta sonra, avukatı onu aradı. Shara’nın hayal ettiği ve doğru olduğunu hissettiği şeyi doğruladı. Dava hallolmuş ve Shara’nın uyumlu kabul edebileceği bir çözüm bulunmuştu.
HATIRLAMAYA DEĞER FİKİRLER
* Zihinsel zorlama ve aşırı çaba, endişe ve korkuyu göstererek dileklerinizin karşılığını almanızı engeller. Rahatlık işi çözer.
* Zihniniz gevşediğinde ve bir fikri kabul ettiğinizde, bilinçaltınız bu fikri hayata geçirmek için işe koyulur.
* Geleneksel yöntemlerden bağımsız düşünün ve plan yapın. Her sorunun bir cevabı ve çözümü olduğunu bilin.
* Kalbinizin atışı, ciğerlerinizin soluk alışı ya da vücudunuzdaki herhangi bir organın fonksiyonları ile gereğinden fazla ilgilenmeyin. Bilinçaltınıza güvenin ve sık sık ilahi doğru eylemin gerçekleşmekte olduğunu ifade edin.
* Sağlık duygusu sağlığı, zenginlik duygusu zenginliği doğurur. Siz ne hissediyorsunuz?
* Hayal gücü en büyük yeteneğinizdir. Güzel ve iyi olanı hayal edin. Siz hayal ettiğiniz kişisiniz.
* Uyku halinde, bilinç ve bilinçaltınız arasındaki çatışmalardan kaçının. Yine uyumadan önce, arzunuzun gerçekleştiğini tekrar tekrar hayal edin. Huzur içinde uyuyup keyifli uyanın.
* Olumlama, öyle olduğunu söylemektir. Zihnin bu tutumunu doğru kabul ettiğiniz sürece, bunun aksi yönündeki bütün etkenlerden bağımsız olarak, dileklerinizin gerçekleştiğini görürsünüz.
Bilinçaltının Gücü
Joseph Murphy
Doğru Dua
“Dua ettiğinizde onu alacağınızı bildiğinizde, ona sahip olacaksınız' sözleriyle ifade edilmiştir.
Eğer biz olumlu bir biçimde her neyi istemişsek onun zaten bizim olduğunu bilirsek, yasaya uygun olarak iş görmüş oluruz...
O zaman talimat şöyledir;
'Sen Tanrı'nı tüm kalbinle, tüm ruhunla, tüm zihninle ve tüm gücünle seveceksin'
Şimdi -kötü beklentilerle, korkuyla ve inançsızlıkla değil-
Mutlu, özgür, şükran dolu bir kalple, ihtiyaç duyduğun şeyin zaten senin olduğunu bilerek kendi ruhunun derinliklerine inmelisin...
Arzunuzu ifade ederken olumlu sözcükler kullanın. Arzu ettiğiniz mükemmel durumdan başka bir şeyi ifade etmeyin. Sonra ruhunuza sadece ve sadece o mükemmel tohum fikri ekin.
Hastalığınızın iyileşmesini değil, mükemmel sağlığı tezahür ettirmeyi;
Uyumsuzluktan, sefaletten ve sınırlamalardan kurtulmayı değil, uyumu ifade etmeyi ve bolluğu yaratmayı isteyin.
Tüm o olumsuz durumları, eski bir elbiseyi çıkarıp atar gibi fırlatıp atın.
Onlar eski ve artık size küçük gelen, aşıp geride bırakmanız gereken şeylerdir. Onları sevinçle çıkarıp atabilirsiniz. Onlara dönüp bakmayın bile. Onlar hiçbir şeydir -hiçbir şey.
Arzunuzun nasıl, ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini Tanrı'ya bırakın. Sizin yapmanız gereken şey, sadece istediğiniz şeyi bildirmek ve onu istediğiniz anda aldığınızı bilerek olayı kutsamak, yani Tanrı'ya şükretmektir.
Eğer aklınıza başka bir düşünce gelirse, onun yerine bu Tanrı'nın bolluğu düşüncesini geçirin ve bu bolluğu kutsayın.
Tekrar başa dönüp istemeyin. Sadece arzunuz gerçekleştiği için sürekli olarak teşekkür edin…
İ M G E L E M E L E R
1- Kalbe odaklanma imgesi:
Bedeninin merkezine doğru her nefes alışta yerleş, nefesinle gergin yerleri gevşet. Dikkat dağıtan düşünceleri nefesle dışarı ver. Kıpırtısız bir göl gibi ol. Dikkatini kalbine odakla. Kalbinden nefes almaya başla. Kalbine sevgi, şükran duyguları dolsun. Kalbini yükselten bir anıyı hatırla ve onu tüm kokular, renkler, hisler ile yeniden yaşamaya başla. Bu sevgi ve tatlılık tüm bedenini sarsın, bedeninden dışarıya doğru kalp atışın ile birlikte taşsın. Çevrende sevgiden bir enerji alanı oluşsun. Bunu içine çekerek tekrar dışarı ver. Sonra dön.
2-Doğadaki bir şeyle rezonansa geçme imgesi:
Bedenine nefesinle yerleş, kalbine odaklan ve oradan nefes al. Bir göl gibi kıpırtısız olunca seni mutlu edecek bir yer düşle. Orayı ayrıntılarıyla hisset. Elinde, bedeninde. Kokularını, seslerini duy. Orada gez, dolaş. Bu muhteşem yer kalbine sevgi ve şükran duyguları doldursun. Sonra bu duyguyu o yere kalbinden ver. O yerin senin verişine karşılık verdiğini hisset. Nabız gibi karşılıklı atın. Sonra dön.
3-Evrensel bilgelikle kaynaşma imgesi (soru sorma imgesi)
Evrensel bilgeliğe soracağın soruyu önceden sor. Sonra bedenine nefesinle yerleş, kalbini hisset. Göl gibi olunca mutlu olduğun o yeri düşle. Orayı hisset. Sonra tam karşında bir ışık huzmesini gör. Bu büyüyerek bir daire olsun. Sevgi dolu bu daire çevresindeki herşeyi ve seni içine alsın. Onun yoğunluğunu hisset. Işık göğsünün ortasındaki zekaya doğru ilerlesin, tüm üzüntüleri, ağırlıkları kaldırsın. Çevrende bilgeliğin dolaştığını hisset. Bir ses, imge, müzik, koku. Bunu gör, hisset, sonra ışığın yavaşça içinden çık ve bedenine dön. Hemen gördüklerini yaz. Gördüğün şey bir süre sonra anlam kazanacaktır.
4-Hediye olarak bir cevap alma imgelemesi
Nefesinle bedenine yerleş, kalbine git ve onunla bir ol. İçine dolan duygu ve düşünceleri nefesinle dışarı at. Kalbinden nefes almaya başla, onun sevgi ile dolduğunu hisset. Çevrende oluşan enerjiyle bir ol, kalbinden nefes vererek onu besle. Sevgi dolu hatırladığın bir anıyı tüm ayrıntılarıyla hatırla. Bu sevgiyi içine çek ve sevgi ile şükranlarını nefesinle dışarı ver. Karşında biri, bir şey belirecek ve sana bir hediye verecek. Pakete hayranlık ve şükran ile yaklaş. Paketi getiren onu sevgi ile açmaya başlasın. Onu seyret. Paketin içinde tanıdık ya da tanımadık bir şey olabilir. Onu al ve kabul et. Paketi getiren açtıktan sonra gitsin. Kendini huzurlu ve korunuyor hisset. Sonra dön.
5-Bedene evet/hayır diye soru sorma imgesi
Bedenine nefesinle yerleş, kalbinden nefes almaya başla. Bedenini hissetmeye başla. Başından ayaklarına kadar, tüm gevşek ve rahat yerlerini hisset. Nefesini yollayarak sıkışık yerlerin gevşemesini sağla. Tam gevşeklikte sorunu sor. Aldığın her cevaba dikkat et. Kaslar açılıp kapanıyor gibi olabilir, göğsünden, karnından kalçalarından cevap gelebilir. Yorumlamadan cevabı dinle. Sonra sadakat ve bilgeliği için bedenine teşekkür ederek içinden çık.
6-Bir sorunu mecazla çözme imgesi
Sorunu sor ve ona bir sembol ver. Bir çiçek, resim vs ile.
Bedenine nefesinle yerleş, tüm sıkılı yerlerini sıcak nefesinle gevşet. Davetsiz duygu ve düşüncelerini nefesinle dışarı gönder ve bir göl gibi kıpırtısız ol. Sonra mutlu olduğun o yere git. Tüm mekanı, kokuları, renkleri hisset. Sesleri duy. Tam önünde pırıltılı bir enerji belirsin. Bunun perde gibi olan yüzeyinde seçmiş olduğun sembol belirsin. Sembol yavaşça dönerken onu her yanı ile görmeye çalış. Sonra bu imgenin değişimini gör. Sembol sesini, rengini vs değiştirmek isteyebilir. İstemeyebilir. Sadece onu seyret. Sonra imge soluklaşmaya başlasın. Perde gözden kaybolsun. Bedenine geri dön. Kendini daha bilge hisset.
OLUMLU DÜŞÜNEBİLMENİN SIRLARI
İnsan ancak belirli şartları oluşturarak ve önce kendisini tanıyarak pozitif düşünmeyi ve bunu alışkanlık haline getirmeyi başarabilir
Sadece söyleyerek pozitif düşünemezsiniz. Bunu yapmak için kendinize zaman ayırmalı, çatışmalardan uzak durmalı, korkularınızla yüzleşmelisiniz.
Her geçen gün hayatından memnun olmayan insan sayısı artıyor. Sorunlarıyla uğraşmaktan fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak yorgun düşmüş bir çok insan, hiçbir şeyin düzelmediğinden ve her gün işlerin biraz daha kötüye gittiğinden yakınıyor.
Oysa sorunlarla başa çıkabilmek için yapılması gereken ilk şey; pozitif düşünmek. Ancak pozitif düşünebilmek öyle kendiliğinden olabilecek bir şey değil. Günümüz dünyasının koşullarında binlerce farklı uyaran tarafından etrafımız sarılmışken pozitif düşünebilmek için doğru şekilde hareket etmek gerek.
Öncelikle pozitif düşünebilmek için uygulanabilecek tek bir formül olmadığını belirtmekte yarar var. İnsan ancak belirli şartların oluşması sonucunda pozitif düşünebilmeyi başarabilir. Diğer bir deyişle, bazı şartlar gerçekleşmeden pozitif düşünmek için gerekli şartların oluşması mümkün değildir.
Pozitif düşünebilmek için kişinin öncelikle içinde bulunduğu koşulları analiz etmesi, genel psikolojik ve fiziksel durumunu kontrol altına alması gerekir. İnsanların sadece kendi kendilerine telkin yoluyla pozitif düşünebilme noktasına ulaşması, diğer bir deyişle insanın sadece kendi kendisine "pozitif düşün" mesajı vererek pozitif düşüncelere yönelmesi çok zordur.
Bu nedenle kişisel yaşamımızda devamlılık gösterecek bir kaç sağlam hamle ile hayata daha pozitif yaklaşmayı daha kolay bir biçimde başarabiliriz.
KENDİNİZE ZAMAN AYIRIN
Hayatımızın çoğunu kuru kalabalık içerisinde oradan oraya sürüklenerek geçiririz. Kişisel süreçlerimizi daha sağlıklı yaşayabilmek için arada sırada hayatın içinde mola vermek ve kendimizle baş başa kalmak; zihinsel, duygusal ve fiziksel açıdan kendimizi daha iyi hissetmemiz için oldukça yararlıdır.
Kendinize zaman ayırarak, kişisel süreçlerinizi daha yakından tanıyıp, pozitif düşünmek için ihtiyacınız olan adımları daha iyi planlayabilirsiniz. Kişinin kendisine zaman ayırması, kendisini yüceltmesi demektir. Pozitif düşünebilmek için kendinizi yüceltmekten kaçınmayın.
ÇATIŞMADAN KAÇIN
Çatışma, hayatımızın bir parçası olarak her an her şekilde karşımıza çıkabilir ve doğası gereği olumsuz özellikler gösterdiği için de pozitif düşüncenin tam anlamıyla düşmanıdır. Çatışmanın kaçınılmaz olması, ondan uzak durulamayacağı anlamına gelmez.
Negatif enerjinin varlığını hissettiğiniz an, negatif enerji kaynağından uzak durmak, çatışmanın ortaya çıkıp olumsuz sonuçlar doğurmasını engellemek için etkili bir yöntemdir. Sebep ne olursa olsun, çatışmaya girmeden önce, kaybedeceğiniz enerjiyi hesaba katarak olumsuz düşüncelerden uzak durmanız gerektiğini asla aklınızdan çıkarmayın.
NEDEN SORUSUNA CEVAP VERİN
Her ne şekilde hareket ederseniz edin, ne yaparsanız yapın ya da ne düşünürseniz düşünün, her zaman "neden" sorusuna cevap verebilmelisiniz. Bu şekilde kendi hayatınız üzerinde kontrol sahibi olma gücünüzü daha çok arttırmış olursunuz. İnsan, çoğu zaman davranışlarının sonuçları ortaya çıktıktan sonra gerekli analizleri yapar.
Oysa daha önce "neden" sorusuna verilecek cevaplar, pozitif düşünebilmek ve hayata daha pozitif yaklaşabilmek için gerekli ön zemini hazırlayacaktır. Hayatta her şeyin bir nedeni vardır ve bu nedenlerin farkında olmak, bizi olumlu düşünebilmek için hayat karşısında daha güçlü kılar.
KORKULARINIZLA YÜZLEŞİN
Olumsuz düşüncelerin arkasında genellikle içimizde fark edilmeden ortaya çıkan ve gelişip büyüyerek hayatımızı kontrol altına alan korkularımız vardır. Pozitif düşünebilmek için önemli bir adım bu korkular ile yüzleşmektir. Korkmak tutsak olmakla aynı şeydir. Korkularımız kendilerini göstermezler. Sadece gerekli olduğunda ortaya çıkarlar.
Onların farkına vardığımız an onlarla başa çıkmak için mücadele etmeye başlamamız gerekir. Aksi takdirde korkular olumsuz düşünceleri yaratır ve güçlendirir. Pozitif düşünebilmek için korkularımızla yüzleşip onları tanımamız, onlarla başa çıkmak için harekete geçmemiz gerekir.
BAŞKALARINI ÖNEMSEMEYİN
Hayatımızın hemen her alanında başkalarıyla birlikte olmak zorunda kalırız. Bu nedenle içinde bulunduğumuz grupların diğer üyelerinin üzerimizde etkili olması farkında olmadan kapılabileceğimiz bir durumdur.
Diğer insanların bizim ne düşündüğümüz ve ne yaptığımızla yakında ilgilendikleri fikri, olumsuz düşüncelerin çok çabuk ortaya çıkmasına yol açabilir. Kendimize olan güvenimizi arttırmak ve etrafımızdaki insanların üzerimizde yarattığı baskıdan kurtulmak için atılan her adım, pozitif düşünmek için bize yardımcı olacaktır.
SAĞLIK VE SPOR
Sağlıklı beslenmek ve spor yapmak insanın fiziksel açıdan kendisiyle ilgilenmesi ve zihinsel süreçlerini kendi kontrolü altında daha olumlu bir seviyeye ulaştırması için önemlidir.
Kendinizi fiziksel olarak rahat ve iyi hissederseniz, düşüncelerinizin de pozitif olması ve daha olumlu bir bakış açısına sahip olmanız kolaylaşır. Daha pozitif düşünceler için sağlıklı beslenmeniz ve spor yapmanız gerektiğini unutmayın.
GEÇMİŞ GEÇMİŞTE KALSIN
Kötü anılar, olumsuz duyguların ortaya çıkmasına yardımcı olma özelliğine sahiptir. Geçmişte yaşadığımız kötü şeyleri hatırladıkça, hissettiğimiz olumsuz duyguları da hatırlar ve zihinsel olarak o günlere geri döneriz.
Önemli olan böyle bir durumda kötü şeyleri unutmak değil, onların hafızalarımızda edindiği mevcut önemi azaltmaktır. Geçmişin önemini azaltarak onun düşüncelerimizi olumsuza çevirmesine engel olabiliriz. Geçmişi geçmişte bırakıp, geleceğe bakmak dönmek iyi bir başlangıçtır.
HAYATA KARŞI ESNEK OLUN
Esneklik, hayat karşısında daha rahat hareket etmemizi sağlar; sert ve kesin tavırlar zorlanmamıza ve kırılıp yok olmamıza yol açar.
Esneklik, pozitif düşünebilmek için çok önemli bir ön koşuldur; çünkü farklı alanlara hareket edebilme yeteneğimizin olması alternatif açılardan bakabilmemizi ve farklı şekillerde düşünüp daha kolay bir şekilde pozitif düşüncelere odaklanabilmemizi sağlar.
ZAMANI TEMİZLEME MEDİTASYONU
Şimdi zamanda geriye dönün, ortaya çıkan tüm değişik yüzleri fark edin. Şükran duymanıza izin verin ve zaman boyunca yer alan ve sizi şimdiki ana getirmiş olan tüm yüzlere -onlar size nasıl bir his verirlerse versinler- bu şükranı yağdırın. Yaşam akışınızı geriye doğru gözden geçirin. Çocukluğunuza,bebekliğinize, doğum anınıza, ana rahmine ve döllenme anına geri dönün. Tüm bu veçhelerinizin hala nasıl bir düzende sizin içinizde bulunduğunu, değiştiğini ama her nasılsa sizi bu ana getiren o tohumu, o kökleri yarattığını fark edin. Tüm o geçmiş benlikleri ve o geçmiş yılların her birinde yaşamınızda bulunan tüm insanları ve durumları kutsayın.
Belki kendinizi özellikle yalnız ya da kaybolmuş hissettiğiniz zamanları hatırlıyorsunuz. O zaman size iyi olduğunuzu, gelişip ilerlemekte olduğunuzu, yaşamınızın henüz sona ermediğini bildirmek üzere gelecekten gelen bir veçhenizi gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Siz geçmişinizin koridorlarına doğru sevgi, şefkat ve şükranla nefes aldığınızda, gücünüzün geçmişe doğru uzanmasına izin verdiğinizde, geçmişinizin bu veçheleri için bu yaşam nefesi ve umut haline gelirsiniz. Onlarla konuşun, sizin kim olduğunuzu ve yalnız olmadıklarını bilmelerini sağlayın. Bunun sizi şimdiki zamanda nasıl değiştirdiğini fark edin.
Şimdi kendinizi bütünüyle bu ana geri getirin. Bedeninizde tam olarak bulunun, solunumunuzun farkında olun, burada sizin için bulunan sevginin farkında olun, şimdi burada maskesiz, sahte görünümsüz bir biçimde, ruhunuzun tamlığı içinde gerçek halinizle bulunduğunuzun farkında olun. Kalbinizin bu an için duyduğunuz şükranla açıldığını hissedin.
Ve şimdi beyaz bir sisin içinden muhteşem bir güzellikte, muazzam bir sevgiye ve anlayışın ötesinde bir bilgeliğe sahip, son derece güçlü bir varlığın size doğru geldiğini hayal edin. O çevreye öyle güçlü, öyle gerçek ve öyle güzel bir parlaklık yayıyor ki siz derin bir huşu duygusuyla doluyorsunuz. Bu varlık size yaklaştıkça, onunla aranızda bir benzerlik olduğunu fark ediyorsunuz ve sonra bu varlık gelip sizi selamlayarak şöyle diyor :
"Ben senin gelecekteki benliğinim. Buraya sana ne olmakta olduğunu ve olmakta olduğun şeyin zaten olduğun şeyin bir parçası olduğunu hatırlatmak için gelecekten geldim. Seni seviyorum." Bu parlak ışığın varlığınızı doldurduğunu, kalbinizin bu varlığı içine almak üzere açıldığını ve kim olduğunuz ya da olmadığınızla ilgili tüm fikirlerinizin bu parlaklığın huzurunda yok olup gittiğini hissediyorsunuz.
Onun mevcudiyetini hissederken, bırakın bedeniniz o titreşime karşılık versin. Frekansınızın hücresel düzeyde değiştiğini hissedin. Enerjilerin devinimini hissedin. Şimdi karşınızda duran ve sizinle birleşmeye başlayan bu varlık bir Yükselmiş Üstat’tır ve o artık sizden ayrı değildir. İkiniz yavaş yavaş birleşip tek bir varlık oluyorsunuz. Şimdi geçmişteki veçhelerinizle birleşmenize izin verin. Ve sonra gelecekten gelen mükemmelleşmiş veçhelerinizi buyur edin. Sadece bir an vardır, o bu andır. Zaman ve uzay boyunca uzanan tüm bu veçheleriniz şimdi birleşmeye, bu anla bütünleşmeye başlamaktalar. Bu bütünlüğü hissedin. Bu veçhenizle el ele tutuşarak, tekrar zamanda geriye gidin, geçmişe, belli travmaların ve korkuların tutulduğu yere gidin. Bu yeni mevcudiyetin bu olayları yeniden çerçevelemenize yardımcı olmasına izin verin. (yeniden çerçeveleme: olay, durum, ya da travmaya değişik, olumlu yönlerden bakma)
Yetişkinlik yıllarınızdan, çocukluğunuza, bebekliğinize, ana rahmindeki cenin halinize ve döllenme anınıza dek tüm geçmişi yeniden yaratın. Ve sonra özgür bir ruh olarak, döllenme anının ötesine ve öncesine geçtiğinizi görün, diğer enkarnasyonlarınıza girdiğinizi, büyük üzüntü, ihanet, acı ve dehşet devrelerinden gelecekteki benliğinizle birlikte geçtiğinizi, peş peşe yaşamlar boyunca o olayları yeniden çerçevelediğinizi görün.
Şimdi daha da uzak geçmişe, Kaynak'tan o ilk ayrılış anına geri döndüğünüzü görün. Orada sizin için neyin ortaya çıktığına dikkat edin. Bu ilk ayrılış anı daha sonra deneyimlediğiniz her şeyin tohumunu taşır. Siz Kaynak'tan o ilk ayrılış anında kayıp, büyük üzüntü, yalnızlık, korku, dehşet, tecrit edilme, ihanet, acı hissetmiş olabilirsiniz. Ve şimdi bu anın ötesine, öncesine, ilk birlik haline geri dönüp, bilinçli mutluluk içindeki saf varoluşun bir’lik halini hissedin. O zaman enkarnasyonlar devresinin daha büyük amacının derin bir anlayışına erişirsiniz. Sizinle birlikte bulunan gelecekteki benliğiniz şimdi ilk benliğinizle buluşur ve siz tam bir daire çizip başladığınız noktaya dönmüş olursunuz.
Ve şimdi zamanda tekrar ileri gidiyor, tüm enkarnasyonal devrelerden geçiyor, bu ilk temel birliğin anısını ve duygusunu birlikte taşıyarak şimdiki ana geliyorsunuz ve sonra yaşamınızın ve amacınızın tam bir anlayışını kazanmış olarak ve bu anlayışın sizi iyileştirmesine izin vererek, sonsuz ana erişiyorsunuz.
Gelecekteki benliğiniz Meshedilmiş bir varlıktır. Bu başvuru noktasını hücresel bilişinize taşıdığınızda, onun kendinizle ilgili farkındalığınızı nasıl değiştirdiğine dikkat edin. Artık küçüklük, önemsizlik, değersizlik ve zayıflık oyunu oynayabilir, artık öyleymiş gibi davranabilir misiniz?
Şimdi dikkatinizi yavaş yavaş içinde bulunduğunuz ana ve yere yöneltirken, uzayın ve zamanın ötesinde bulunan, BEN’İM mevcudiyetinizin bulunduğu o sonsuz ana bağlı kalın. Çok yavaş yavaş, derin bir biçimde nefes alarak, farkındalığınızı yine bedeninize, bulunduğunuz yere, bu ana getirin.
NOT: Bu meditasyon Kiara WINDRIDER tarafından geliştirilmiştir. Meditasyonu uygulamadan önce yukarda anlatılan süreci iyi anlamanız önerilir. Bu meditasyonu günde bir kez, kendinizi tamamıyla şimdi anında hissettiğiniz anda bırakacak şekilde bir kaç hafta yapınız.
Bu meditasyonla başkalarıyla çalışırken rastladığım ve sizlerin de karsılaşabileceğinizi düşündüğüm bazı noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Meditasyon sırasında en çok rastlanan sorun "zaman yolunda hareket edememe"dir. Travmalar ve kayıplarla çok fazla yoğunluğa sahip olan vakalar bu tur sorunlar yasayabilirler. Bu durumda, eğer zamanda ileri geri gidemiyorsanız, ağır travmaları gözardı etmenizi ve önce mutlu anlarınızı gözden geçirme, sırasıyla ufak kayıplardan ve acılardan başlayarak güç kazandıkça daha ağır vakaları ele almanızı öneririm. Süreç içinde yoğun esnemeler, bir takım fiziksel ve mental acılar ortaya çıkacaktır (çıkabilir), bastırmadan olduğu gibi yaşayın.
Meditasyon sırasında tamamıyla şimdi anında, büyük bir coşku ve tamlığı hissettiğiniz bir bütünlük haline gelirseniz meditasyonu hemen sonlandırın ve bu coşku ve bütünlük anının hissini doyasıya yaşayın.
Bu meditasyonu olması gerektiği gibi yaparsanız çok kısa bir sürede fiziksel, zihinsel, ruhsal bir bütünlük içinde olacaksınız. Yükseliş dediğimiz şeyi bizzat yaşayacaksınız.
Alıntı
Belki kendinizi özellikle yalnız ya da kaybolmuş hissettiğiniz zamanları hatırlıyorsunuz. O zaman size iyi olduğunuzu, gelişip ilerlemekte olduğunuzu, yaşamınızın henüz sona ermediğini bildirmek üzere gelecekten gelen bir veçhenizi gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Siz geçmişinizin koridorlarına doğru sevgi, şefkat ve şükranla nefes aldığınızda, gücünüzün geçmişe doğru uzanmasına izin verdiğinizde, geçmişinizin bu veçheleri için bu yaşam nefesi ve umut haline gelirsiniz. Onlarla konuşun, sizin kim olduğunuzu ve yalnız olmadıklarını bilmelerini sağlayın. Bunun sizi şimdiki zamanda nasıl değiştirdiğini fark edin.
Şimdi kendinizi bütünüyle bu ana geri getirin. Bedeninizde tam olarak bulunun, solunumunuzun farkında olun, burada sizin için bulunan sevginin farkında olun, şimdi burada maskesiz, sahte görünümsüz bir biçimde, ruhunuzun tamlığı içinde gerçek halinizle bulunduğunuzun farkında olun. Kalbinizin bu an için duyduğunuz şükranla açıldığını hissedin.
Ve şimdi beyaz bir sisin içinden muhteşem bir güzellikte, muazzam bir sevgiye ve anlayışın ötesinde bir bilgeliğe sahip, son derece güçlü bir varlığın size doğru geldiğini hayal edin. O çevreye öyle güçlü, öyle gerçek ve öyle güzel bir parlaklık yayıyor ki siz derin bir huşu duygusuyla doluyorsunuz. Bu varlık size yaklaştıkça, onunla aranızda bir benzerlik olduğunu fark ediyorsunuz ve sonra bu varlık gelip sizi selamlayarak şöyle diyor :
"Ben senin gelecekteki benliğinim. Buraya sana ne olmakta olduğunu ve olmakta olduğun şeyin zaten olduğun şeyin bir parçası olduğunu hatırlatmak için gelecekten geldim. Seni seviyorum." Bu parlak ışığın varlığınızı doldurduğunu, kalbinizin bu varlığı içine almak üzere açıldığını ve kim olduğunuz ya da olmadığınızla ilgili tüm fikirlerinizin bu parlaklığın huzurunda yok olup gittiğini hissediyorsunuz.
Onun mevcudiyetini hissederken, bırakın bedeniniz o titreşime karşılık versin. Frekansınızın hücresel düzeyde değiştiğini hissedin. Enerjilerin devinimini hissedin. Şimdi karşınızda duran ve sizinle birleşmeye başlayan bu varlık bir Yükselmiş Üstat’tır ve o artık sizden ayrı değildir. İkiniz yavaş yavaş birleşip tek bir varlık oluyorsunuz. Şimdi geçmişteki veçhelerinizle birleşmenize izin verin. Ve sonra gelecekten gelen mükemmelleşmiş veçhelerinizi buyur edin. Sadece bir an vardır, o bu andır. Zaman ve uzay boyunca uzanan tüm bu veçheleriniz şimdi birleşmeye, bu anla bütünleşmeye başlamaktalar. Bu bütünlüğü hissedin. Bu veçhenizle el ele tutuşarak, tekrar zamanda geriye gidin, geçmişe, belli travmaların ve korkuların tutulduğu yere gidin. Bu yeni mevcudiyetin bu olayları yeniden çerçevelemenize yardımcı olmasına izin verin. (yeniden çerçeveleme: olay, durum, ya da travmaya değişik, olumlu yönlerden bakma)
Yetişkinlik yıllarınızdan, çocukluğunuza, bebekliğinize, ana rahmindeki cenin halinize ve döllenme anınıza dek tüm geçmişi yeniden yaratın. Ve sonra özgür bir ruh olarak, döllenme anının ötesine ve öncesine geçtiğinizi görün, diğer enkarnasyonlarınıza girdiğinizi, büyük üzüntü, ihanet, acı ve dehşet devrelerinden gelecekteki benliğinizle birlikte geçtiğinizi, peş peşe yaşamlar boyunca o olayları yeniden çerçevelediğinizi görün.
Şimdi daha da uzak geçmişe, Kaynak'tan o ilk ayrılış anına geri döndüğünüzü görün. Orada sizin için neyin ortaya çıktığına dikkat edin. Bu ilk ayrılış anı daha sonra deneyimlediğiniz her şeyin tohumunu taşır. Siz Kaynak'tan o ilk ayrılış anında kayıp, büyük üzüntü, yalnızlık, korku, dehşet, tecrit edilme, ihanet, acı hissetmiş olabilirsiniz. Ve şimdi bu anın ötesine, öncesine, ilk birlik haline geri dönüp, bilinçli mutluluk içindeki saf varoluşun bir’lik halini hissedin. O zaman enkarnasyonlar devresinin daha büyük amacının derin bir anlayışına erişirsiniz. Sizinle birlikte bulunan gelecekteki benliğiniz şimdi ilk benliğinizle buluşur ve siz tam bir daire çizip başladığınız noktaya dönmüş olursunuz.
Ve şimdi zamanda tekrar ileri gidiyor, tüm enkarnasyonal devrelerden geçiyor, bu ilk temel birliğin anısını ve duygusunu birlikte taşıyarak şimdiki ana geliyorsunuz ve sonra yaşamınızın ve amacınızın tam bir anlayışını kazanmış olarak ve bu anlayışın sizi iyileştirmesine izin vererek, sonsuz ana erişiyorsunuz.
Gelecekteki benliğiniz Meshedilmiş bir varlıktır. Bu başvuru noktasını hücresel bilişinize taşıdığınızda, onun kendinizle ilgili farkındalığınızı nasıl değiştirdiğine dikkat edin. Artık küçüklük, önemsizlik, değersizlik ve zayıflık oyunu oynayabilir, artık öyleymiş gibi davranabilir misiniz?
Şimdi dikkatinizi yavaş yavaş içinde bulunduğunuz ana ve yere yöneltirken, uzayın ve zamanın ötesinde bulunan, BEN’İM mevcudiyetinizin bulunduğu o sonsuz ana bağlı kalın. Çok yavaş yavaş, derin bir biçimde nefes alarak, farkındalığınızı yine bedeninize, bulunduğunuz yere, bu ana getirin.
NOT: Bu meditasyon Kiara WINDRIDER tarafından geliştirilmiştir. Meditasyonu uygulamadan önce yukarda anlatılan süreci iyi anlamanız önerilir. Bu meditasyonu günde bir kez, kendinizi tamamıyla şimdi anında hissettiğiniz anda bırakacak şekilde bir kaç hafta yapınız.
Bu meditasyonla başkalarıyla çalışırken rastladığım ve sizlerin de karsılaşabileceğinizi düşündüğüm bazı noktalara dikkatinizi çekmek istiyorum.
Meditasyon sırasında en çok rastlanan sorun "zaman yolunda hareket edememe"dir. Travmalar ve kayıplarla çok fazla yoğunluğa sahip olan vakalar bu tur sorunlar yasayabilirler. Bu durumda, eğer zamanda ileri geri gidemiyorsanız, ağır travmaları gözardı etmenizi ve önce mutlu anlarınızı gözden geçirme, sırasıyla ufak kayıplardan ve acılardan başlayarak güç kazandıkça daha ağır vakaları ele almanızı öneririm. Süreç içinde yoğun esnemeler, bir takım fiziksel ve mental acılar ortaya çıkacaktır (çıkabilir), bastırmadan olduğu gibi yaşayın.
Meditasyon sırasında tamamıyla şimdi anında, büyük bir coşku ve tamlığı hissettiğiniz bir bütünlük haline gelirseniz meditasyonu hemen sonlandırın ve bu coşku ve bütünlük anının hissini doyasıya yaşayın.
Bu meditasyonu olması gerektiği gibi yaparsanız çok kısa bir sürede fiziksel, zihinsel, ruhsal bir bütünlük içinde olacaksınız. Yükseliş dediğimiz şeyi bizzat yaşayacaksınız.
Alıntı
APTALIN ÖYKÜSÜ...
Adamın biri, halinden yakınır dururmuş: "Çalışıyorum, didiniyorum ancak geçinebiliyorum. Üstelik yalnızım, kimim kimsem yok..." Böyle mutsuz mutsuz sızlanıp dururken, bir karar vermiş. Yollara düşüp bir melek bulacak, halini anlatıp ondan bu haksızlığı düzeltmesini isteyecekmiş.
Yola koyulmuş. Dağda bir kurda rastlamış. Ayakta zor durabilen, bir deri bir kemik kalmış kurt, adama yaklaşmış, nereye gittiğini sormuş. Adam derdini anlatmış, "Bir melek arıyorum. Onu bulup bana yapılan haksızlığı düzeltmesini isteyeceğim..." Bunun üzerine kurt, "Bana da bir iyilik yapar mısın" demiş, "ben de gece gündüz dolaşıyorum, bir lokma yemek zor buluyorum. O meleğe benden söz et, böyle açlıktan öleyazmış kurt da olur muymuş diye sor..."
Adam yola koyulmuş. Çok geçmeden karşısına güzel bir kız çıkmış. Kız da ona nereye gittiğini sormuş. Melek hikâyesini dinledikten sonra adamın ellerine sarılmış:
"Yalvarırım o meleğe benim durumumu da anlat. Gencim, güzelim, zenginim, her şeyim var ama çok mutsuzum. Mutluluğa ulaşabilmek için ne yapmam lazım, ne olur o meleğe sor..."
Adam, melekle konuşacağına söz vermiş ve yola devam etmiş. Yorulduğunda dinlenmek için bir ağacın altına uzanmış. Çevre yemyeşilmiş ama bu ağacın neredeyse bir tek yaprağı bile yokmuş. Tabii ağaç, durumuna çok üzülüyormuş. Dert yanmaya başlamış:
"O meleği bulduğunda benden de bahseder misin. Bak, nasıl da bereketli bir toprak üzerindeyim. Bütün ağaçlar yaprağa, meyveye boğulmuş. Benimse hiçbir şeyim yok. Diğerleri gibi olmak için ne yapmalıyım, meleğe sorar mısın?"
Adam, ağaca da "peki" demiş ve yoluna devam etmiş...
Nihayet, meleği bulmaktan umudunu kesmiş, vazgeçmek üzereyken melek karşısına çıkıvermiş...
Adam derdini anlarmış, melek adamı dinlemiş ve "tamam, tamam!" demiş. "Zengin ve mutlu olabilmen için sana bir şans veriyorum. Şimdi geldiğin yoldan git, evine dön."
Meleğin bu sözleri üzerine rahatlayan adam kurdun, kızın ve ağacın ricalarını hatırlamış ve meleğe onları da anlatmış. Melek onlar için de birşeyler söylemiş. Adam bunları da bir güzel dinlemiş ve dönüş yoluna koyulmuş.
Ağacın yanına geldiğinde meleğin söylediklerini aktarmış:
"Köklerinin tam yanında gömülü altın dolu bir sandık varmış. Bu yüzden beslenemiyormuşsun. Beslenemediğin için yaprağın ve meyven yokmuş. Sandık çıkarılırsa senin de meyven ve yaprağın olacak."
"Yaşasın!" Demiş ağaç: "Çabuk orasını kaz ve o sandığı çıkar!"
"Hayır" demiş adam, "Melek bana kendi şansımı verdi. Evime dönmem lazım..." Ve yoluna devam etmiş. Genç kız bıraktığı yerde onu beklemekteymiş. Adamı görünce koşmuş ve "Melek ne dedi?" diye sormuş. "Sevinçlerini ve acılarını paylaşabileceğin birini bulup da evlenirsen bütün dertlerin hallolacak, mutlu olacaksın" demiş adam. O zaman kız, "Hadi seninle evlenelim, mutlu olmaya çalışalım!" diye atılmış. Adam, "hayır," demiş. "Buna zamanım yok. Melek benim şansımı verdi, bir an önce eve gitmeliyim. Sen de kendine başka bir koca bul artık..."
Çok geçmeden o bir deri bir kemik kurt çıkmış karşısına. Kendi şansını bulmak için evine gittiğini, acelesi olduğunu söylemiş. "Peki ya ben!" Demiş kurt, "Benim için ne dedi? Onu söyle ve git!" "Senin için söylediğini ben anlamadım" demiş adam; "melek dedi ki, o kurt, yiyecek bir aptal bulamazsa aç susuz dolaşmaya mahkûmdur."
Kurt, "ben çok iyi anladım" demiş ve aptalı yemiş.
Yükseliş Enerjisi 9.9.9 frekansı aktifleşince ne oluyor:
1.Bu halde sende ve senin ışık vücudunda en yüksek titreşimlerin örnekleri yerleştiriliyor.
2. Bu hemen olacak ve sen giderek daha fazla frekanslarının tesviyesini ve senin ışık vücudunun genişlemesini yaşayacaksın.
3. Dünya Anamız yükseldiğinde 9.9.9 frekansında olacak ve de sen,titreşimlerinin yükseltilmesine karar vererek 9.9.9 frekansında bulunacaksın.
4. Büyük transmütasyon ve dönüşümler gerçekleşiyor, eski yapı ve örnekler yıkılıyor. Bazı insanlar bunu bilinçli kavrıyor, diğerlerinde ise bu, bilinçsiz gerçekleşiyor.
5. Birçok insanlar eski yaşamlarından uyanıyor ve kalbinin derinliklerinde, Büyük Olayın olup bittiğini seziyor.
6.İçeride yeni bir şeyler oluşuyor ve dışarıya fırlamak istiyor. Senin gerçek varlığın, tamamen uyanmak istiyor. Dünya Anamız ve biz, insanlar Yeni Enerjiye doğru ilerliyoruz.
7. Yükseliş Enerjisi 9.9.9 frekansı seni yönetecek ve sana kendinin öz ve mükemmel Işığını tanımak, onu his etmek ve ifade etmeye yardımcı olacak.
8.Bu sırada sen dâhilen genişliyorsun ve senin 4 vücudunun içinden Uyanışa giden yolunu istikrarlı ve sağlam bir biçimde geçiyorsun. Bu 4 vücut denildiğinde astral, duygusal, zihinsel ve ruhsal vücutların kastediliyor.
9.Senin titreşimlerinin 9.9.9 frekansına yükseltilmesiyle Yeni çağın çakraları aktifleştiriliyor, denkleştiriliyor ve Yeni çağın enerjisi ile doluyor.
İçimizdeki Gücün Anlamı
İçimizdeki gücün anlamı, duygularımızı daha iyi kontrol altına alarak onları maniple etmek değildir. Aksine onları kendi akışına bırakarak bizi, hiç tanımadığımız alanlara götürmesine izin vermektir. Bazen duygular öylesine beklenmedik yerlerde bize mesajlar verir ki, gittiğimiz bir yerde üç dakikadan fazla kalmayı düşünmediğimiz halde epey bir süre kalabiliriz çünkü o deneyimden alacağımız bir armağan vardır. Yaşadıklarımızdan hoşnut olmasak bile bu süreci yaşarız.
Duyguların mesajını anlama yetisini kazandıkça, onların yoğunlaştığını hissederiz. Aslında bu yoğunlaşma, duyguları tanıma ve duygularla işbirliği yapma kapasitemizin arttığının göstergesidir. Bedenin bize verdiği işaretleri bile anlamaya başlarız. İlaç ya da hap çözümler bularak belirtileri ortadan kaldırmayı düşünmeyiz o zaman. Hastalıkların belirtilerinin duygusal şifresini anlamaya başlarız. Duygularımızın rehberlik et¬mesine izin verdikçe de duygusal netliğimiz artar.
Duygusal gelişim, olumsuz olarak nitelenen duyguların ortadan kalkması değildir. İçinde yaşamı barındıran bir gölde yosun da vardır, balık da. Böcek de vardır, çiçek de. Yosun ve böcek kötü, balık ve çiçek iyi mi? Balığın ve çiçeğin, o yosundan ve böcekten beslendiğini unutmayalım. Bu göl bazı mevsimlerde berrak görünür, bazı mevsimlerde bulanıktır. Tüm bu bulanık ve berrak zamanlar gölün canlı kalmasını sağlar. Bulanık zamanlar, özellikle ilkba¬har ve sonbaharda yosunun artış zamanıdır. Balıkları ve çiçekleri besleyen böceklere gereken besini temin etmek içindir.
İnsanın içindeki gücü tanıması, onu diğer insanlardan üstün kılmaz. Sadece, kullanabileceği kaynaklar, kendisiyle, başkalarıyla ve evrenle iletişimini arttırır. Tıpkı yabancı bir dil bilmenin yararları gibi. Bu insanın kendi doğasının dili. İngilizce, Fransızca öğrenmek için verdiği zaman ve emek kadarını bile hak etmiyor mu? Birbirinin dilini bilmeyen iki insan, neyle anlaşıyor? Duyguların diliyle. Aynı dili konuşmayan iki insan âşık oluyor. Hangi dille ile¬tişim kuruyorlar? Duyguların dili gerçektir, değerlidir, ya¬rarlıdır.
Duyguların dili, insanı ruhsal boyutlarının derinliklerine götürür. Ruhunun karanlık bölgelerindeki çığlığın sesi ancak duygularla hissedilir. Derin soruların, derin bağlantıların, derin acıların, derin dehanın Bütünle olan bağlantıları duygularla bulunur. Bizleri Bir Olanla birleştiren her şey duyguların kodlarını çözmekten geçer. Gerçek Spiritüellik budur.
Spiritüellik, mükemmel olmak, dokunulmaz üstün insan olmak değildir; bazı düşünsel, duygusal, cinsel, davra¬nışsal yasakların spiritüel öğreti olarak sunulduğu, bazı duyguları hissetmenin günah olduğu bir yaşam değildir. Spiritüellik, çekinmeden kendine ve başkalarına düşme kalkma iznini vermektir. Bu derin anlayışa ulaşmak için tüm yaşamla, tüm diğer insanlarla, hayvanlarla, bitkilerle, evrenle bağlantımız olduğunu hissetme yolculuğudur Spiritüellik. Spiritüelliği Anadolu kültüründe en iyi Bektaşi felsefesi anlatır. Bu Bektaşi ruhudur. Derviş gönüllüdür bazı insanlar. Özgürlük içindedir derviş. Yaşamdan keyif alır. İnsanlar düşe kalka bir yolculuk içindedirler. Bazen egolarına yenik düşerler. Kendimizle mücadelede yenik düşeriz ama kendimizi bıraktığımızda kazandığımızı fark ederiz.
Hayatınız gittikçe daha haz, neşe, doyum anlarıyla dolu olur. Hayat anlarını hangi duyguların eşliğinde dolduracağımızı, davranış seçimlerimizle belirleriz. Zaten yolumuzdan çıktığımızda duygularımız feryat eder. Bu yolda yürürken, başka insanların yolculuklarında onların acılarına, öfkelerine, suçluluk duygularına, mutluluklarına, sevinçlerine, hazlarına daha duyarlı hale geldiği¬mizi fark ederiz. İnsanların bağımlılıklarını, yalnızlıklarını, bedenlerinden kopma anlarını, inatçılıklarını, yadsımalarını, iyileşmeye karşı isteksizliklerinin ikincil kazançları¬nı, incinmelerini, aynı sorunları tekrar ve tekrar yaşadık¬ları halde yardımı reddetmelerini anlayabiliriz.
Bunların hepsini biz de yaptık ve eskisine göre seyrek aralıklarla olsa da yapmaya devam ediyoruz. Her karanlığın bir aydınlığa çıktığını bilirsiniz. Kimsenin gerçekte kurban olmadığını, doyum bulduğu bir çıkarından vazgeçmek istemediği için kurban rolü oynamaya devam ettiğini görebiliyoruz. Artık kendinin kendine, başkalarının kendilerine söylediği yalanların savunma mekanizmalarını anlayabiliyoruzdur. En azından kendimize söylediğimiz yalanlara, kendimizi kandırmacalara artık inanmayız. Yine de arada bir kendimizi kandırmaya çalıştığımıza şahit oluruz.
Bilinçli ya da bilinçsizce duyguların armağanına ulaşmaya çalışıyoruz. Bilinçli olma bize daima daha hızlı yol aldırır. İnsanları kurtarmaya çalışma! Belki onların ihtiyacı budur. Hazır olduklarını hissettiğinde ve talep ettiklerinde yardım elini uzat. Acı, ancak deneyimlendiğinde ve anlaşıldığında son bulur. Sevdiklerinin acılarını dindirmeye çalışma. "Merhametten maraz doğar" sözünü hatırla. Ama güçlerini, netliklerini, duyarlılıklarını artırmaları, kendi derinliklerinde yolculuk etmeleri için onları daima destekleyin.
İnsanların acılarından ne kazandıklarını asla bilemeyiz. O acılara katlanmayı sürdürdüklerine göre ihtiyaçları vardır. Herkesin içinde değişme kapasitesi var. Değişmeyi ve iyileşme zamanını kişi kendisi seçiyor ya da seçemiyor. Düşüncelerinin, duygularının, davranışlarının, sanat anlayışının, müzik seçimlerinin, hayallerinin, meditasyonunun, okumayı seçtiği kitapların, izlediği filmlerin, egzersiz yollarının, dan¬sının, kahkahalarının, uyku düzeninin, beslenmesinin, ruhsal birikimlerinin, duygusal realitesinin, zayıflıklarının, gelişkin boyutlarının, kızdıklarının, sevdiklerinin hepsi kişinin kendisi oluyor.
Gerçek Ruhsal Zekâ, kendini tanımadığının farkında olmanın ve kendini merak etmenin bilincidir. Kendini bilen Evreni bilir, kendini bilen Tanrı'yı bilir. Duyguların şifresine ancak merakla ulaşabiliriz. Duygularını muhteşem bir balo elbisesi yaratmanın malzemeleri olarak düşün. Bu malzemeleri en uygun ve uyumlu biçimde dikerek kullandığında gerçek elbiseni giyebilecek, nihai amacını bulabileceksin. Bu sihirli balo elbisesi Sevgi'nin anlayışıdır. Sevginin, Yüksek Bilincimizle buluşmak ve Yüksek Benliğimizi deneyimlemek olduğunu hiçbir zaman hatırdan çıkarmayalım.
Reikinin Tarihçesi
Reiki yaklaşık olarak M.Ö 5000 yıllarında Tibet uygarlığında şifa vermek için kullanılan bir yöntemdi. Tibet ezoterik uygulamaların en önemli merkezlerinden biri olarak tarihte yer almış ve günümüzde de kısmen bu özelliğini koruyan bir bölgedir. Daha sonra Reiki uygulaması gizli bir öğreti olarak tarihte yer almış ancak bu konuda eğitim alan özel kişilerce kullanılmış ve kapalı bir dünyada yaşamıştır.
Reikinin daha sonradan Hz. İsa tarafından kullanıldığına inanılmaktadır. Ancak 1900 yılların başlarında Japon bir rahip olan Mikao Usui uzun yıllar Tibet’te yaptığı araştırmaların sonucu da bir gün bir mağarada meditasyon yaparken yeniden Reiki bilgisine ulaşmıştır.
Mikao Usui sahip olduğu şifa yeteneğinin korunması kaybolmaması için bu yeteneği Dr.Chujiro Hayashi’e öğretti. Dr.Chujiro Hayashi ise eşine Reiki öğretmişti ancak eşinden başka bir kadına da reiki öğretmeyi düşünüyordu. Bu sırada tedavi olmak için Reiki kliniğine gelen Bayan Hawayo Takata’ya reikiyi öğretti. Reiki’yi Batıya tanıtan Bayan Takata’dır. Bayan Takata 1980′deki ölümüne kadar yirmi iki Reiki üstadı yetiştirdi. Ölümünden önce, yerini torunu Phyllis Furumoto’ya bıraktı.
Reiki günümüzde Batı kültürü tarafından benimsenmiş ve dünyada yaklaşık 2.000.000 insan tarafından kullanılan bir şifa yöntemidir. Batıda bir çok Reiki kliniği bulunmaktadır ve reiki alternatif tıpbın önemli bir kolu olmuştur. Faydasının çok açık olması ve şifa etkisinin gözle görülebilir olması reiki uygulayıcılarının sayısının her gün artmasında çok önemli etkenlerdir.
Reikinin daha sonradan Hz. İsa tarafından kullanıldığına inanılmaktadır. Ancak 1900 yılların başlarında Japon bir rahip olan Mikao Usui uzun yıllar Tibet’te yaptığı araştırmaların sonucu da bir gün bir mağarada meditasyon yaparken yeniden Reiki bilgisine ulaşmıştır.
Mikao Usui sahip olduğu şifa yeteneğinin korunması kaybolmaması için bu yeteneği Dr.Chujiro Hayashi’e öğretti. Dr.Chujiro Hayashi ise eşine Reiki öğretmişti ancak eşinden başka bir kadına da reiki öğretmeyi düşünüyordu. Bu sırada tedavi olmak için Reiki kliniğine gelen Bayan Hawayo Takata’ya reikiyi öğretti. Reiki’yi Batıya tanıtan Bayan Takata’dır. Bayan Takata 1980′deki ölümüne kadar yirmi iki Reiki üstadı yetiştirdi. Ölümünden önce, yerini torunu Phyllis Furumoto’ya bıraktı.
Reiki günümüzde Batı kültürü tarafından benimsenmiş ve dünyada yaklaşık 2.000.000 insan tarafından kullanılan bir şifa yöntemidir. Batıda bir çok Reiki kliniği bulunmaktadır ve reiki alternatif tıpbın önemli bir kolu olmuştur. Faydasının çok açık olması ve şifa etkisinin gözle görülebilir olması reiki uygulayıcılarının sayısının her gün artmasında çok önemli etkenlerdir.
Kendinizi sevgili olarak, can olarak bilin siz
Tanrı dedi ki:
Tabii ki yalnızca mutluluğu seçebilirsiniz. Neden yapmayasınız ki? Bunu canı gönülden kabul etmiyor, benimseyemiyorsunuz ama Benim sözünü ettiğim mutluluk başınıza gelen olumlu ya da olumsuz şeylerden bağımsız bir şeydir. Benim sözünü ettiğim mutluluk dışarıdan gelen, harici bir şey değildir. Tamam dışarıdan gelen mutluluk da çok hoştur, keyiflidir, çekicidir. Hayırlı, iyi olaylar olarak gördüğünüz şeyleri Tanrı'dan bir mesaj olarak alırsınız. Bunları Tanrı'nın sizi sevdiğine dair bir mesaj olarak kabul edersiniz. Talihsiz olarak gördüğünüz hadiseleri de Tanrı'nın mesajı olarak alırsınız. Bunları Tanrı'nın sizi sevmediğine dair birer mesaj olarak yorumlarsınız. Kendinizi top gibi aşağı yukarı sektirirsiniz böyle.
Halbuki gerçekte Ben sizi her günün, her gecenin her bir anında seviyorum. Bunun hiçbir istisnası yok. Ama bugün meydana gelen bir olay sizi mutlu ediyor bir diğeri ise mutsuz. Sizi mutlu veya mutsuz kılan şey meydana gelen ya da gelmeyen bir hadise değil, bunu iyi biliyorsunuz, fark ediyorsunuz. Sizin düşünceleriniz bunu yapıyor; sizin düşünceleriniz, Benimkiler değil. Benim sevgim düşüncenin ötesindedir. Ama sevgim eğer bir düşünce olsaydı tek düşüncem sevgi olurdu. Sevgi ve onun doğal sonucu olan mutluluk düşüncenin ötesindedir, lakin konu düşünceleriniz olduğunda çaresiz olduğunuzu düşünüyorsunuz siz.
Bugünkü Hakikat dünküyle aynıdır. Hakikat mutluluğunuzun etrafınızda meydana gelen şeylerle sınırlı olmadığıdır. Siz tabii ki öyle olduğunu düşünüyorsunuz. Siz tabii ki mutluluğunuzun sizin dışınızdaki bir şeylere bağlı olduğunu düşünüyorsunuz. Tepki gösteriyorsunuz. Eski anlayışla tepki gösteriyorsunuz. Olup biten şeylere zorluk, sıkıntı, adilik, incinmişlik, acı gibi isimler veriyorsunuz. Ne olup biterse ona bir isim veriyorsunuz. Meydana gelmesine karar verdiğiniz şeye isim takıyorsunuz. Ne düşünüyorsanız ona karşılık veriyorsunuz.
Şayet duyduğunuz yüksek sesin bir silah patlaması olduğunu düşünürseniz bu duruma siz de silahla karşılık verirsiniz. Bu yüksek sesin bir kahkaha patlaması olduğunu düşünürseniz şayet, bu sefer başka şekilde tepki gösterirsiniz. Siz olup bitenlere değil, ne olup bittiğini düşünüyorsanız buna tepki veriyorsunuz. Darılıp hücuma geçmekte, tepki göstermekte bu kadar da tez canlı olmayın. Bunların ötesindeki şeyleri düşünün. Kendiniz için iyi, hayırlı düşünün. Kendinizi sevgili olarak, can olarak bilin.
Kendi hakkınızda ve dünya hakkında iyi düşünmek, olumlu düşünmek kendinize yalan söylemek değildir. Sizi sevdiğimin farkında olmak, bu yönde bir farkındalık taşımak bir yalan değildir. Fakat insan olmanın şartı sanki de korkunç, kötü yalanlara inanmanızmış gibi görünüyor. Kendinizden vazgeçmek, kendinizi yüzüstü bırakmak konusunda aceleci olabilirsiniz. Alınmaktan, gücenmekten, hücuma geçmekten vazgeçmek konusunda aceleci olsanıza.
Sevilmeye değmediğinize inanabilirsiniz; sevgiye, Benim ve/veya herhangi birinin sevgisine layık olmadığınıza inanabilirsiniz. Herkesin sizi ağlatabileceğine inanabilirsiniz. Bu yeterince bir sıklıkla kanıtlanmıştı zaten. Bu sizin düşüncelerinizdir canlarım, sizi ağlatan şey sizin kendi düşüncelerinizdir. Yüzüstü bırakıldığınızı, mahrum, yoksun olduğunuzu size düşünceleriniz söylüyor. Ne düşünüyorsanız ona tepki gösteriyorsunuz. Yeni düşünceler geliştirin, yeni düşünceleri yüreklendirin. Yeni şeyler düşünecek denli gözüpek olun. Bana ayak uydurun, Bana yetişin. Dünyanın hay-huyunun ötesine geçin. Geçmişe yönelik oluşturduğunuz birikintinin ötesine geçin.
Çok ağlıyorsunuz biliyorum. Yanlış anlaşılıyor, yanlış değerlendiriliyorsunuz biliyorum. Evet biliyorum. Olay şu: Size düşen kendiniz hakkında iyi, olumlu düşünmektir; bu sorumluluk sizdedir. Kabul ettiğinizin aksine siz sevgisiniz ve sevgiye layıksınız, Benim sevgimin tamamına sahipsiniz. Değersizlik, önemsizlik yerine bu şekilde düşünün. Size bedbahtlık, mutsuzluk gönderilmiş gibi bir görüntü varsa ortada bunu kendinize mal etmeyin, üzerinize alınmayın. Hakikatin karşısına yalanı, sahte olanı yerleştirmeyin. Sevgiyi hatırlayın. Sevgimi hatırlayın. Olduğunuz sevgiyi hatırlayın. Sevgiyi hatırlayın. Beni hatırlayın. Kendinizi hatırlayın. Hakikati hatırlayın ve onu asla unutmayın.
Çeviren: Engin Zeyno Vural
Copyright © 1999-2007 Heavenletters™
Tanrıya ve kendi yüreklerine daha yakın olmaları için İnsanoğluna yardım eden
Gloria Wendroff, Overseer (Sorumlu yönetici)
The Godwriting™ International Society of Heaven Ministries
703 E. Burlington Avenue, Fairfield, IA 52556Ziyaret edin www.heavenletters.org
Tabii ki yalnızca mutluluğu seçebilirsiniz. Neden yapmayasınız ki? Bunu canı gönülden kabul etmiyor, benimseyemiyorsunuz ama Benim sözünü ettiğim mutluluk başınıza gelen olumlu ya da olumsuz şeylerden bağımsız bir şeydir. Benim sözünü ettiğim mutluluk dışarıdan gelen, harici bir şey değildir. Tamam dışarıdan gelen mutluluk da çok hoştur, keyiflidir, çekicidir. Hayırlı, iyi olaylar olarak gördüğünüz şeyleri Tanrı'dan bir mesaj olarak alırsınız. Bunları Tanrı'nın sizi sevdiğine dair bir mesaj olarak kabul edersiniz. Talihsiz olarak gördüğünüz hadiseleri de Tanrı'nın mesajı olarak alırsınız. Bunları Tanrı'nın sizi sevmediğine dair birer mesaj olarak yorumlarsınız. Kendinizi top gibi aşağı yukarı sektirirsiniz böyle.
Halbuki gerçekte Ben sizi her günün, her gecenin her bir anında seviyorum. Bunun hiçbir istisnası yok. Ama bugün meydana gelen bir olay sizi mutlu ediyor bir diğeri ise mutsuz. Sizi mutlu veya mutsuz kılan şey meydana gelen ya da gelmeyen bir hadise değil, bunu iyi biliyorsunuz, fark ediyorsunuz. Sizin düşünceleriniz bunu yapıyor; sizin düşünceleriniz, Benimkiler değil. Benim sevgim düşüncenin ötesindedir. Ama sevgim eğer bir düşünce olsaydı tek düşüncem sevgi olurdu. Sevgi ve onun doğal sonucu olan mutluluk düşüncenin ötesindedir, lakin konu düşünceleriniz olduğunda çaresiz olduğunuzu düşünüyorsunuz siz.
Bugünkü Hakikat dünküyle aynıdır. Hakikat mutluluğunuzun etrafınızda meydana gelen şeylerle sınırlı olmadığıdır. Siz tabii ki öyle olduğunu düşünüyorsunuz. Siz tabii ki mutluluğunuzun sizin dışınızdaki bir şeylere bağlı olduğunu düşünüyorsunuz. Tepki gösteriyorsunuz. Eski anlayışla tepki gösteriyorsunuz. Olup biten şeylere zorluk, sıkıntı, adilik, incinmişlik, acı gibi isimler veriyorsunuz. Ne olup biterse ona bir isim veriyorsunuz. Meydana gelmesine karar verdiğiniz şeye isim takıyorsunuz. Ne düşünüyorsanız ona karşılık veriyorsunuz.
Şayet duyduğunuz yüksek sesin bir silah patlaması olduğunu düşünürseniz bu duruma siz de silahla karşılık verirsiniz. Bu yüksek sesin bir kahkaha patlaması olduğunu düşünürseniz şayet, bu sefer başka şekilde tepki gösterirsiniz. Siz olup bitenlere değil, ne olup bittiğini düşünüyorsanız buna tepki veriyorsunuz. Darılıp hücuma geçmekte, tepki göstermekte bu kadar da tez canlı olmayın. Bunların ötesindeki şeyleri düşünün. Kendiniz için iyi, hayırlı düşünün. Kendinizi sevgili olarak, can olarak bilin.
Kendi hakkınızda ve dünya hakkında iyi düşünmek, olumlu düşünmek kendinize yalan söylemek değildir. Sizi sevdiğimin farkında olmak, bu yönde bir farkındalık taşımak bir yalan değildir. Fakat insan olmanın şartı sanki de korkunç, kötü yalanlara inanmanızmış gibi görünüyor. Kendinizden vazgeçmek, kendinizi yüzüstü bırakmak konusunda aceleci olabilirsiniz. Alınmaktan, gücenmekten, hücuma geçmekten vazgeçmek konusunda aceleci olsanıza.
Sevilmeye değmediğinize inanabilirsiniz; sevgiye, Benim ve/veya herhangi birinin sevgisine layık olmadığınıza inanabilirsiniz. Herkesin sizi ağlatabileceğine inanabilirsiniz. Bu yeterince bir sıklıkla kanıtlanmıştı zaten. Bu sizin düşüncelerinizdir canlarım, sizi ağlatan şey sizin kendi düşüncelerinizdir. Yüzüstü bırakıldığınızı, mahrum, yoksun olduğunuzu size düşünceleriniz söylüyor. Ne düşünüyorsanız ona tepki gösteriyorsunuz. Yeni düşünceler geliştirin, yeni düşünceleri yüreklendirin. Yeni şeyler düşünecek denli gözüpek olun. Bana ayak uydurun, Bana yetişin. Dünyanın hay-huyunun ötesine geçin. Geçmişe yönelik oluşturduğunuz birikintinin ötesine geçin.
Çok ağlıyorsunuz biliyorum. Yanlış anlaşılıyor, yanlış değerlendiriliyorsunuz biliyorum. Evet biliyorum. Olay şu: Size düşen kendiniz hakkında iyi, olumlu düşünmektir; bu sorumluluk sizdedir. Kabul ettiğinizin aksine siz sevgisiniz ve sevgiye layıksınız, Benim sevgimin tamamına sahipsiniz. Değersizlik, önemsizlik yerine bu şekilde düşünün. Size bedbahtlık, mutsuzluk gönderilmiş gibi bir görüntü varsa ortada bunu kendinize mal etmeyin, üzerinize alınmayın. Hakikatin karşısına yalanı, sahte olanı yerleştirmeyin. Sevgiyi hatırlayın. Sevgimi hatırlayın. Olduğunuz sevgiyi hatırlayın. Sevgiyi hatırlayın. Beni hatırlayın. Kendinizi hatırlayın. Hakikati hatırlayın ve onu asla unutmayın.
Çeviren: Engin Zeyno Vural
Copyright © 1999-2007 Heavenletters™
Tanrıya ve kendi yüreklerine daha yakın olmaları için İnsanoğluna yardım eden
Gloria Wendroff, Overseer (Sorumlu yönetici)
The Godwriting™ International Society of Heaven Ministries
703 E. Burlington Avenue, Fairfield, IA 52556Ziyaret edin www.heavenletters.org
24 Mayıs 2012 Perşembe
Bugün Meleklerimiz Diyor ki...
YÜREĞİNDEKİNİ SÖYLE...
Bil ki kendini sevgiyle ifade ettiğinde,karşındakinin yüreğinde sevginin pembe gülleri açar..Şimdi kendini sevgiyle ifade etmen gerek...İnan sen bunu yaptığında her şey çözümlenecek..Yüreğindeki sevgi ortamı aydınlatacak...Bunun için yüreğine odaklan ve dikkatin tamamen yüreğindeyken konuş..ve tüm dürüstlüğünle yüreğindekini sevgiyle ifade et..Bunu yaptığın zaman karşındaki seni tam anlaması gerektiği gibi anlayacak...Çünkü sen ona gerçekten istediği şeyi veriyor olacaksın...Sevgiyi...Bırak konuştuğunda dudaklarından sevginin pembe gülleri dökülsün..Bırak gözlerinden sevginin pembe ışığı yayılsın...Bu sevginin dönüştürücü olduğunu bil ve onun gücünü kullan..Bu sevginin altın anahtarıdır....
Bil ki kendini sevgiyle ifade ettiğinde,karşındakinin yüreğinde sevginin pembe gülleri açar..Şimdi kendini sevgiyle ifade etmen gerek...İnan sen bunu yaptığında her şey çözümlenecek..Yüreğindeki sevgi ortamı aydınlatacak...Bunun için yüreğine odaklan ve dikkatin tamamen yüreğindeyken konuş..ve tüm dürüstlüğünle yüreğindekini sevgiyle ifade et..Bunu yaptığın zaman karşındaki seni tam anlaması gerektiği gibi anlayacak...Çünkü sen ona gerçekten istediği şeyi veriyor olacaksın...Sevgiyi...Bırak konuştuğunda dudaklarından sevginin pembe gülleri dökülsün..Bırak gözlerinden sevginin pembe ışığı yayılsın...Bu sevginin dönüştürücü olduğunu bil ve onun gücünü kullan..Bu sevginin altın anahtarıdır....
''Sevgili meleklerim,Başmelek Cebrail,Zadkiel ve Raquel,lütfen benim yüreğimi sevgiyle doldurun ve içimden siz konuşun..Lütfen karşımdakilerin yüreklerini açın ve sevgiyle doldurun ki bendeki sevgiyi alabilsinler..Sevginin gücüne güveniyor ve kendimi sevgiyle,sevginin gücüyle ifade etmeyi seçiyorum ..Şimdi ve her zaman''...Teşekkür ederim...Sevgiyle.
ÖFKE DUYGUSU
ÖFKE DUYGUSU ilişkinizin kutsallığını tehdit ettiğinde, herzaman sevginin ortanızda olduğunu hatırlayın. Kararınıza göre, öfke korkuyu veya sevgiyi arttırmak için kullanılabilecek bir araçtır. Başka birine karşı içerlediğinizde, kendinizi duygular hissetmekten korumak üzere bir duvar inşa edersiniz. Sevgi yaklaşımı işte tüm bu bariyerleri kaldırır ve o kişiyle dürüstlükle yüzleşmenizi sağlar.
Rolümüz başkasını değiştirmek veya kendimizi haklı çıkarmak olmamalı. Bu davranışlar korkuyu daha çok arttırır çünkü bu davranışlar bizim Allah’tan ve diğerlerinden ayrı olduğumuzu bize düşündürür. Sevginin öfkeye karşı yaklaşımı herzaman her insanın ve her ilişkinin içindeki tanrısallığı hatırlamaktır.
Durumun nasıl seyredeceğine ilişkin tüm bağlarınızı bırakın. Tüm odağınızı herşeyin zaten en iyi şekilde çözümleneceği bilişine verin. Bu güvence hissedebileceğiniz tüm savunmaları rahatlatır ve sizin gününüzden, şimdiden tüm durumların mevcudiyetine rağmen keyif almanızı sağlar.
İlişkinizle ilgili tüm duyguları tam olarak hissedin- onları inkar etmeyin. Sadece diğer insanın sizden ayrı olduğu veya sizin sevgiden, duygulardan yalıtılmış olduğunuz iluzyonunu bırakın.
“Ne olursa olsun ben herzaman sevgiyle bağlantılıyım. Sağlıklı ve şefkatli yollarla öfkeyi çalışıyorum. Öfkeyi hissetmek için kendime izin veriyorum ama herzaman öfkenin kaynağının gerçekte bir iluzyon olduğunu hatırlıyorum. Sevgiyi seçiyorum. Şimdi herşey şifalandı.” Sevgiyle...
Rolümüz başkasını değiştirmek veya kendimizi haklı çıkarmak olmamalı. Bu davranışlar korkuyu daha çok arttırır çünkü bu davranışlar bizim Allah’tan ve diğerlerinden ayrı olduğumuzu bize düşündürür. Sevginin öfkeye karşı yaklaşımı herzaman her insanın ve her ilişkinin içindeki tanrısallığı hatırlamaktır.
Durumun nasıl seyredeceğine ilişkin tüm bağlarınızı bırakın. Tüm odağınızı herşeyin zaten en iyi şekilde çözümleneceği bilişine verin. Bu güvence hissedebileceğiniz tüm savunmaları rahatlatır ve sizin gününüzden, şimdiden tüm durumların mevcudiyetine rağmen keyif almanızı sağlar.
İlişkinizle ilgili tüm duyguları tam olarak hissedin- onları inkar etmeyin. Sadece diğer insanın sizden ayrı olduğu veya sizin sevgiden, duygulardan yalıtılmış olduğunuz iluzyonunu bırakın.
“Ne olursa olsun ben herzaman sevgiyle bağlantılıyım. Sağlıklı ve şefkatli yollarla öfkeyi çalışıyorum. Öfkeyi hissetmek için kendime izin veriyorum ama herzaman öfkenin kaynağının gerçekte bir iluzyon olduğunu hatırlıyorum. Sevgiyi seçiyorum. Şimdi herşey şifalandı.” Sevgiyle...
23 Mayıs 2012 Çarşamba
Haydi uyan! Galaktik bir insan olmaktasın...

Hızlanmayı hissediyor musunuz? Çağların değişimi çoktan başladı bile!
Kadim kehanetlerde öngörülmüştü. Yerli gelenekler hep bunu söylemişti.
Dünyadaki değişim uyku düzenimizi, ilişkilerimizi, bağışıklık sistemimizi ve zaman algımızı etkiliyor.
2.000 yıl önce bize söylenen, bedenimizdeki büyük değişimi kabul etmek için bir inisiyasyon süreci yaşıyoruz. Bu değişim şu anda gerçekleşmekte!
Değişimin olası bazı etkileri:
- Migren ağrıları, yorgunluk
- Eklemlerde, omurgada elektriklenme hissi
- Kas ağrıları, karıncalanma
- Gribal semptomlar
- Derin rüyalar
- Yeni titreşimlerin bedenimizde yarattığı hassasiyet
- Zamanın – ya da yaratımın – hızlanması
- Fiziksel bedenin değişimi başladı bile. Yeni bir ışık beden yaratılıyor.
- DNA’mız evren tarafından yeniden programlanıyor (Maya kehanetlerinde öngörüldüğü üzere)
- Sezgilerde ve şifa yeteneklerinde artış
- Yeni doğan bebekler büyük olasılıkla telepatik olarak doğuyorlar
1. Dünya bir eğitim gezegenidir. (Evrenin en zor okulu – Virgil Armstrong)
2. Mezuniyete yaklaşıyoruz.
3. Mezun olduktan sonra yeni kurulan medeniyetlere gidip başkalarına yardım edebiliriz.
4. Hitler en son “Karanlıklar Lordu” idi. Daha da olmayacak. George W. Bush ve arkadaşları bu negatif enerjinin son kalıntıları. O, bize neyi istemediğimizi gösterdi.
5. Maya Takvimi kesinlikle gösteriyor ki her 1144 yıllık döngüde 13 Karanlık (ya da Cehennem) Lordu, 13 de Işık (ya da Cennet) Lordu gelmektedir. Yaratım her zaman ışığa ilerler.
6. Maya’ların 5. Dünyası 1987’de tamamlandı. 6. Dünya 2012 başlamaktadır. Yani şu anda “dünyalar arası” dönemdeyiz. Bu döneme “kıyamet” ya da gerçeğin ortaya çıkması denir. Yani gerçekler açığa çıkacaktır. Ayrıca bizim için şahsi ve kollektif anlamda kendimizi temizleme zamanıdır.
7. Mayalara göre 2012 itibari ile:
Bildiğimiz teknolojinin ötesine geçeceğiz.
Bildiğimiz anlamda zaman ve paranın ötesine geçeceğiz.
Dördüncü boyuttan geçip beşinci boyuta gireceğiz.
Dünya ve Güneş Sistemi, evrenin kalanı ile galaktik bir senkronizasyona girecek.
DNA’mız galaksimizin merkezinden bir üst seviyeye yeniden programlanacak (Hunab Ku).
8. 2012’de Güneş Sistemi’miz Samanyolu Galaksisi ile aynı açıya gelecek. Bu döngünün tamamlanması tam olarak 26.000 yıl sürdü.
Virgil Armstrong aynı zamanda diyok ki; iki başka galaksi daha bizimle aynı açıya gelecek. Kozmik bir olay olacak!
9. Unutmayın, her an küçük büyük seçimler yapıyoruz. Her seçim ya sevgi ya korkuya dayalı olarak yapılmakta. Zihninizi değil, sezgilerinizi, içinizde yanan ateşi, hayallerinizi takip edin ve sevgiyi seçin. Kendinizi akışa bırakın.
10. Düşünce biçimleri çok önemlidir ve bütün hayatınızı etkiler. Kendi gerçekliğimizi bu düşünce biçimleri ile yaratmaktayız. Başkaları için olumsuz şeyler düşünürsek, hayatımıza bunları çekeriz. Olumlu düşünürsek ise olumlu insanları ve olayları çekeriz hayatımıza. O yüzden düşüncelerinizin farkında olun, gereksiz negatif ve yargılayıcı düşünceleri eleyin.
11. Medyanın sadece bir kaç ana güç tarafından kontrol edildiğini unutmayın. Muhakeme yeteneğinizi, sezgilerinizi kullanarak haberleri ayırt etmeye çalışın. Gizli gündemlere dikkat edin. Bu bilgi neden size aktarılıyor?
Gerçek gündemleri ne? Problem yaratıp bir tepki mi oluşturmaya çalışıyorlar? Yani onlar bir sorun yaratacak, biz bir tepki vereceğiz, onlar bir çözüm sunacak? Çözüm aslında onların ilk başta ne yapmaya çalıştığını anlayabilmekte.
12. Unutmayın, neredeyse hiç bir şey kazara olmaz. Neredeyse tüm olaylar biri ya da birileri tarafından yaratılır.
Bütün bunlara rağmen yaşadığımız dönem çok çok heyecanlı bir zaman.
Affetmek
Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır.
Affetmek insanı derinleştirir. Affetmek için, insanın ruhsal ve zihinsel olarak kendisini hazır hissetmesi gerekir.
Çünkü affetmek bir seçimdir.
Kimsenin zorlamasıyla affetmek mümkün değildir.
Affetmek bir süreçtir. Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür.
Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır. Yani koşullu affetme yoktur.
Diğer insanında sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi olmasını beklemeyin.
Affetmek bir seçimdir.
Amacı sizin rahatlamanızdı r, sizin özgürleşmenizdir.
Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor yada ölmüş olması sizin affetme sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklulık yaratmıyacaktır.
O sizin acılarınız.
Affetmek kolay değildir.
Fakat özgürleşmek için gereklidir.
Çoğu insan affetmenin nefret ettiği kişiyi suçsuz yada haklı bulduğu anlamına geleceğini sanır. Oysa affetmek, geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak yaşamımızı kontrolü altında tutmasına son vermek demektir.
Affetmek, o kişiyi sevmek değil.
Affetmek, o kişiyi kucaklamak değil.
Affetmek, o kişiyi suçsuz bulmak değil.
Affetmek, o kişiyi hakli bulmak değil.
Affetmek, o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil.
Affetmek, o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil.
Affetmek, o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil.
Affetmek, o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek değil.
Affetmek kırgınlığın, kızgınlığın, nefretin hapishanesinden özgürlüğe çıkmaktır.
Affetmek artık acıyı hissetmemektir. Yapılanları zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir.
"Duygusal unutma" affetmenin diğer adıdır.
Daha iyi bir dünya için 10 niyet
Birinci Niyet – Yaşamı Destekle! Birisine karşı çıkmaktan ve zarar vermekten sakınıyorum. Herkesin kendi deneyimini yaşamasına izin veriyorum. Her şeydeki yaşamı sanki benimmişçesine görüyor ve onurlandırıyorum. Yaşamı destekliyorum.
İkinci Niyet – Gerçeğin Peşine Düş! İçimdeki pusulayı takip ediyor ve artık benim hayrıma olmayan inançlarımı siliyorum. Kaynağa gidiyorum. Gerçeği arıyorum.
Üçüncü Niyet – Yolunu Bul! Yaratıcı süreci başlatıyorum. Yaşamıma yön veriyorum. Yolumu ben yapıyorum.
Dördüncü Niyet – Sadeleştir! Daha iyi bir şeylere yer açmak için gereksiz olanları bırakıyorum. Rehberlik almaya, korunmaya ve her zaman en yüksek hayrıma olanla aynı yolda olmaya niyet ediyorum. Bildiğim ve bilmediğim kaynaklardan gelenlere güveniyorum ve kendimi açıyorum. Sadeleşiyorum.
Beşinci Niyet – Olumlu Kal! İyiyi görüyorum, iyiyi söylüyorum, iyi olanı yapıyorum. Tüm deneyimlerimin bana verdiği hediyeleri kabul ediyorum. Zerafet ve şükürle yaşıyorum. Olumlu halde kalıyorum.
Altıncı Niyet – Eş Zamanlı Ol! Niyet edip akışa teslim olduktan sonra bana gelen fırsatları görerek hareket ediyorum. Büyük mucizelerin ve gizemlerin olabildiği akıştayım. Arzularımı elde ediyor, buraya yapmaya geldiğim şeyi yapıyorum. Eş zamanlı yaşıyorum.
Yedinci Niyet – Başkalarına Hizmet Et! Her hareketimde sevgiyi yaşıyorum. Her zaman paylaşacak ve artıracak şeyim var. Yardıma ihtiyacı olanlara her zaman açığım. Başkalarına hizmet ediyorum.
Sekizinci Niyet – Işığını Yay! Ben, en yüksek potansiyeline uyanan muhteşem bir varlığım. Kendimi neşe ile, kolayca ve sık sık gülerek ifade ediyorum. Işığımla aydınlatıyorum.
Dokuzuncu Niyet – Vizyonunu Paylaş! İdeal dünyamı hayal ediyor, diğerleri ile paylaşarak onu yaratıyorum. Vizyonumu herkesle paylaşıyorum.
Onuncu Niyet – Sinerji Kur! İnsanlığı bir olarak görüyorum. Kalbi temiz insanlarla bir arada olmaktan hoşlanıyorum. Bir araya geldiğimizde büyük birliğin kendini göstermesi için de zemin yaratıyoruz. Biz sinerji kuruyoruz.
http://www.intenders.com/TheCode.html
İkinci Niyet – Gerçeğin Peşine Düş! İçimdeki pusulayı takip ediyor ve artık benim hayrıma olmayan inançlarımı siliyorum. Kaynağa gidiyorum. Gerçeği arıyorum.
Üçüncü Niyet – Yolunu Bul! Yaratıcı süreci başlatıyorum. Yaşamıma yön veriyorum. Yolumu ben yapıyorum.
Dördüncü Niyet – Sadeleştir! Daha iyi bir şeylere yer açmak için gereksiz olanları bırakıyorum. Rehberlik almaya, korunmaya ve her zaman en yüksek hayrıma olanla aynı yolda olmaya niyet ediyorum. Bildiğim ve bilmediğim kaynaklardan gelenlere güveniyorum ve kendimi açıyorum. Sadeleşiyorum.
Beşinci Niyet – Olumlu Kal! İyiyi görüyorum, iyiyi söylüyorum, iyi olanı yapıyorum. Tüm deneyimlerimin bana verdiği hediyeleri kabul ediyorum. Zerafet ve şükürle yaşıyorum. Olumlu halde kalıyorum.
Altıncı Niyet – Eş Zamanlı Ol! Niyet edip akışa teslim olduktan sonra bana gelen fırsatları görerek hareket ediyorum. Büyük mucizelerin ve gizemlerin olabildiği akıştayım. Arzularımı elde ediyor, buraya yapmaya geldiğim şeyi yapıyorum. Eş zamanlı yaşıyorum.
Yedinci Niyet – Başkalarına Hizmet Et! Her hareketimde sevgiyi yaşıyorum. Her zaman paylaşacak ve artıracak şeyim var. Yardıma ihtiyacı olanlara her zaman açığım. Başkalarına hizmet ediyorum.
Sekizinci Niyet – Işığını Yay! Ben, en yüksek potansiyeline uyanan muhteşem bir varlığım. Kendimi neşe ile, kolayca ve sık sık gülerek ifade ediyorum. Işığımla aydınlatıyorum.
Dokuzuncu Niyet – Vizyonunu Paylaş! İdeal dünyamı hayal ediyor, diğerleri ile paylaşarak onu yaratıyorum. Vizyonumu herkesle paylaşıyorum.
Onuncu Niyet – Sinerji Kur! İnsanlığı bir olarak görüyorum. Kalbi temiz insanlarla bir arada olmaktan hoşlanıyorum. Bir araya geldiğimizde büyük birliğin kendini göstermesi için de zemin yaratıyoruz. Biz sinerji kuruyoruz.
http://www.intenders.com/TheCode.html
Çok bilinen bir anektod ama çok severim...
Cherokee kabilesinin yaşlılarından biri hayat, aşk ve evlilik üzerine konuşurken... şunları söylüyor:
"İçimizde iki kurt var ve bunların arasında da korkunç bir savaş.
Kurtlardan biri; korkuyu, öfkeyi, kıskançlığı, pişmanlığı, açgözlülüğü, aşağılık duygusunu, yalanları, üstünlük taslamayı ve benciliği temsil ediyor.
Diğeri ise; zevki, huzuru, sevgiyi, umudu, paylaşmayı, cömertliği, dinginligi, alçak gönüllülüğü, nezaketi, yardımseverliliği, dostluğu, anlayışı, merhameti ve inanci temsil ediyor."
Gençlerden biri "hangi kurt kazanacak?" diye soruyor.
Yaşlı adam kısaca cevap veriyor:
"Hangisini beslersen o!"
Sözlere Dikkat!
Söz büyüdür.
Bu nedenle kullandığınız her sözcüğün niyetinizle, varmak istediğiniz noktayla ilgili olmasına özen gösterin. Ağzımızdan çıkan en küçük bir söz bile tüm vücudumuza, tüm evrene yaydığımız bir emirdir. Dolayısıyla odaklandığımız düşünceler ve sıkça ağzımızdan çıkan sözler bir süre sonra bizim gerçekliğimiz olmaya başlar.
Bugüne kadar kim bilir size neler söylendi? Sadece öyle söylendi diye hiç denemeden, farkında bile olmadan kabul ettiğiniz kim bilir neler var? Ancak bunların artık önemi yok. Önemli olan nasıl bir "siz" yaratmak istediğiniz. Hayal ettiğiniz yeni sizi yaratırken, kelimelerin, hedefinize uygun olumlama cümlelerinin gücünü unutmayın. Bu cümleleri boş kaldığınızda, araba kullanırken, uykuya dalmadan önce, sabah kalkar kalkmaz aynaya bakarak sık sık yüksek sesle tekrar edin. Ödev verilmiş bir ilkokul çocuğu gibi sayfalar dolusu yazın. Yazı evrenle yaptığınız bir sözleşmedir.
Kendi olumlama cümlelerinizi yazmak isterseniz dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var:
1. Olumlama cümleniz olumlu olsun! Yani Hasta olmak istemiyorum yerine Sağlıklıyım gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın.
2. İstiyorum ifadesinden kaçının. Mutlu bir hayat istiyorum demek yerine Mutlu bir hayata sahibim deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.
3. Cümleler hedefinizi net içersin. Zayıflıyorum gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak 55 kilodayım, hatta 55 kiloda olduğum için şükürler olsun deyin.
4. Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.
5. Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman kipinde kurun. Çok mutlu olacağım demek yerine Çok mutluyum deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.
6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. Bana saygı göstersin demek yerine, saygı görmeyi hak ediyorum deyin.
7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri kendimi olduğum gibi kabul etmeye başlıyorum, kabul etmeyi öğreniyorum şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirirsiniz.
Japon Dr. Masaru Emoto suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor. Vücudumuzun 4'te 3'ünün su olduğunu düşünürseniz, ağzınızdan çıkan her sözle önce kendinize sonra çevrenize neler yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.
Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.
Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün "zenginim" diyorum, yakında zengin olurum. Bu yanılgıya düşmeyin. Sadece zihininizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz.
Bu nedenle kullandığınız her sözcüğün niyetinizle, varmak istediğiniz noktayla ilgili olmasına özen gösterin. Ağzımızdan çıkan en küçük bir söz bile tüm vücudumuza, tüm evrene yaydığımız bir emirdir. Dolayısıyla odaklandığımız düşünceler ve sıkça ağzımızdan çıkan sözler bir süre sonra bizim gerçekliğimiz olmaya başlar.
Bugüne kadar kim bilir size neler söylendi? Sadece öyle söylendi diye hiç denemeden, farkında bile olmadan kabul ettiğiniz kim bilir neler var? Ancak bunların artık önemi yok. Önemli olan nasıl bir "siz" yaratmak istediğiniz. Hayal ettiğiniz yeni sizi yaratırken, kelimelerin, hedefinize uygun olumlama cümlelerinin gücünü unutmayın. Bu cümleleri boş kaldığınızda, araba kullanırken, uykuya dalmadan önce, sabah kalkar kalkmaz aynaya bakarak sık sık yüksek sesle tekrar edin. Ödev verilmiş bir ilkokul çocuğu gibi sayfalar dolusu yazın. Yazı evrenle yaptığınız bir sözleşmedir.
Kendi olumlama cümlelerinizi yazmak isterseniz dikkat etmeniz gereken birkaç nokta var:
1. Olumlama cümleniz olumlu olsun! Yani Hasta olmak istemiyorum yerine Sağlıklıyım gibi tamamen olumlu kelimelerden seçilmiş kalıplar kullanın.
2. İstiyorum ifadesinden kaçının. Mutlu bir hayat istiyorum demek yerine Mutlu bir hayata sahibim deyin. Evren onaylayandır. İstiyorum dedikçe istemekle kalırsınız. Sahibim dediğinizde tüm hücreleriniz o andan itibaren mutlu bir hayata sahip olduğu komutunu alır ve size bunu yaşatmaya başlar.
3. Cümleler hedefinizi net içersin. Zayıflıyorum gibi sonunun nereye gittiği belli olmayan cümleler kullanmayın. Eğer muhakkak zayıflamakla ilgili bir cümle kurmak istiyorsanız, varmak istediğiniz hedef kiloyu da içine koyarak 55 kilodayım, hatta 55 kiloda olduğum için şükürler olsun deyin.
4. Belirsiz ifadelerden kaçının. Kurduğunuz cümle herkes tarafından anlaşılabilecek basitlikte olsun.
5. Cümlelerinizi gelecek zaman yerine şimdiki zaman veya geniş zaman kipinde kurun. Çok mutlu olacağım demek yerine Çok mutluyum deyin. Gelecek zaman kipi yaşamak istediğiniz durumu her zaman daha ileri bir zamana öteler. Böylece hiçbir zaman o durumun içinde olamazsınız.
6. Olumlamalarınız başka insanlar hakkında değil kendiniz hakkında olsun. Bana saygı göstersin demek yerine, saygı görmeyi hak ediyorum deyin.
7. Cümlelerinizi yumuşatabilirsiniz. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum şeklinde ilk başta ikna olmakta zorluk çektiğiniz cümleleri kendimi olduğum gibi kabul etmeye başlıyorum, kabul etmeyi öğreniyorum şeklinde yumuşatın. Zamanla bu cümleleri kabul ediyorum şeklinde değiştirirsiniz.
Japon Dr. Masaru Emoto suyun, söylenen sözlere, hissedilen duygulara, gösterilen görüntülere ve dinletilen müziğe göre nasıl bir değişim gösterdiğini birbirinden muhteşem su kristali fotoğraflarıyla gözler önüne seriyor. Vücudumuzun 4'te 3'ünün su olduğunu düşünürseniz, ağzınızdan çıkan her sözle önce kendinize sonra çevrenize neler yaptığınızı daha iyi anlayabilirsiniz.
Hayatınızı değiştirmek istiyorsanız mutlaka kullandığınız cümleleri de değiştirin ve olumlama cümlelerini bol bol kullanarak ruh halinizi daha olumluya çekin.
Olumlama cümlelerini kullanırken, aynı zamanda harekete de geçin: Artık her gün "zenginim" diyorum, yakında zengin olurum. Bu yanılgıya düşmeyin. Sadece zihininizi yeniden programlamanız yetmez. Hedeflediğiniz duruma doğru adım da atmalısınız. Bir aksiyon planı oluşturmalı ve harekete geçmelisiniz.
Teslim ol!
Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?..
22 Mayıs 2012 Salı
Dünya Bir Sahnedir...
Tanrı dedi ki:
Dünyanın kafanızdaki resmi, dünyaya yönelik intibanız size aittir. Nesnel, objektif bir dünya mevcut değildir. Öznel, subjektif dünya ise sizin için mevcuttur. Tüm mesele, sizin var saydığınız bir realitede bir düşüncenin kendisini tezahür ettirmesidir; hepsi bu.
Ama bu konudan yeter yani. Ne hakkında konuşalım şimdi peki?
"Ama Tanrım..." dediğinizi işitiyorum.
Ben de size dünya hayatının bir hikayeyi okumanıza benzediğini söyleyeyim. Bu hikaye bir masal dahi olabilir. Onun tamı tamına gerçeği yansıtmadığını, doğru olmadığını bilirsiniz. Ağaçlarda altından yapılmış elmalar mı asılıdır ki? Gecenin ortasında dans eden on tane prenses mi vardır? Sevdiği prens yukarı tırmansın diye saçlarını içinde hapsolduğu kuleden aşağı sarkıtan bir Rapunzel mi vardır gerçekten? Rumpelstilskin diye bir karakter ve onu zekasıyla alt eden bir prenses mi vardır? Kalbinize ve zihninize nüfuz eden bu karakterler nerededir? Birer düşünceden başka nedir ki onlar?
Ama yine de bu hikayeler sizi nasıl etkiler değil mi? Hikayedeki bilince nasıl da vurulursunuz, onun çağrışım yapan hakikatlerinden nasıl etkilenirsiniz. Gülersiniz. Ağlarsınız. Okuduğunuz ya da size anlatılan hikayelere inanırsınız. Aynı şekilde parmaklarınızın dokunduklarına, gözlerinizin gördüklerine de inanırsınız.
Dünyanın kurmaca hikayesine de derinden inanırsınız tabii. İçinde yaşadığınız hikayenin entrikalarına kapılırsınız. Hayat hikayelerle dolu değil midir? Kim kimle evlenmiştir? Baloya kim gitmiştir? Kiminle dans etmişsinizdir? Kalbinizi kim açmıştır? Kalbinizi kim kırmıştır?
Hiç kimse size bir şey yapmamıştır ve aslında bir şey de olmamıştır. Bir filmin dahilinde olduğunuzu hayal etmişsinizdir, uykuda kapılıp gittiğiniz bir rüya gibidir bu. Ve hayal gücüne bile kafa tutan, karşı çıkan bir dramayı izliyorsunuzdur. Bunların hepsi bir efsanedir, mittir. Ve siz de, sizin bireyselliğiniz de bir mittir.
Ben yegane Hakikatim. Varoluş yegane hakikat ve siz de Varoluşsunuz. Siz bir eylem hali değilsiniz. Siz Varoluş halisiniz. Var-oluşsunuz. Şu anda hangi hikayenin içinde olursanız olun, hangi karakteri canlandırıyor olursanız olun küçük kız, kötü adam, yaşlı, genç; siz Varoluşsunuz. Olduğunuz tek şey bu, ortada bulunan tek şey de bu.
Bir hikayeye giren Varlıksınız. Tam bir hikaye bu. Gerçekten ne olacağını hiç bilmezsiniz ve hiçbir şey de olmadığını söylüyorum Ben size. Hiçbir şey olmuyor. Hikayenin bölümlerine göre kostümler giyiyorsunuz.
Bir hikaye dahilinde olduğunuzu bilen sessiz bir yanınız var ama yine de o hikayenin içindesiniz. İster istemez hayali bir atı sürüyorsunuz. Size gerçek geliyor o, lakin yine de bir hayalden ibaret. At yok. Siz yoksunuz. Ata binme hali de yok. Varoluş hali, Varlık bir hikaye anlatıyor ve sonra da ona inanıyor sadece; sanki Varlık değilmiş, sanki Varoluş değilmiş gibi.
Varoluştan, Varlıktan başka bir şey mevcut değildir. Onu ne denli bölerseniz bölün, dilimlerseniz dilimleyin her şey Varlıktan ibarettir sadece. O bildiğiniz, tanıdığınız siz var ya; o gözü pek, yiğit kişi, o münzevi, o cesaret veren, motive eden kişi, o delifişek, o aceleci tip, kral, hizmetkar ya da köle; işte bunların hepsi uydurmaca birer hikaye sadece. Bir yanılsama, bir illüzyon dahilinde yürüyorsunuz. Yeni giysileri içindeki Kralsınız sizler.
Ama hayaller, fanteziler nasıl da hoştur; nasıl da güzeldir onlar. Nasıl da moral verir, sizi yukarı çıkarır ya da çöküntü hissi yaratırlar. Parmaklarınızın arasından nasıl da akıp giderler. Hayatınızı nasıl da katlanılabilir veya tahammül edilmez kılarlar. Onları nasıl da hatırlarsınız; ya da unutursunuz. Ama her halükarda aynıdır hepsi; hangi giysileri giyerlerse giysinler. Coşkuyla, çılgıncasına akan sizin hayal gücünüzdür onlar. Göreli dünyadaki hayattır bu işte. O kadar ciddiye aldığınız dramadır bu; sanki sahnelenen bir oyun değilmiş de ölümüne müdafaa ettiğiniz, gerçekmiş gibi ciddiye aldığınız bir dramadır bu.
Çeviren: Engin Zeyno Vural
Dünyanın kafanızdaki resmi, dünyaya yönelik intibanız size aittir. Nesnel, objektif bir dünya mevcut değildir. Öznel, subjektif dünya ise sizin için mevcuttur. Tüm mesele, sizin var saydığınız bir realitede bir düşüncenin kendisini tezahür ettirmesidir; hepsi bu.
Ama bu konudan yeter yani. Ne hakkında konuşalım şimdi peki?
"Ama Tanrım..." dediğinizi işitiyorum.
Ben de size dünya hayatının bir hikayeyi okumanıza benzediğini söyleyeyim. Bu hikaye bir masal dahi olabilir. Onun tamı tamına gerçeği yansıtmadığını, doğru olmadığını bilirsiniz. Ağaçlarda altından yapılmış elmalar mı asılıdır ki? Gecenin ortasında dans eden on tane prenses mi vardır? Sevdiği prens yukarı tırmansın diye saçlarını içinde hapsolduğu kuleden aşağı sarkıtan bir Rapunzel mi vardır gerçekten? Rumpelstilskin diye bir karakter ve onu zekasıyla alt eden bir prenses mi vardır? Kalbinize ve zihninize nüfuz eden bu karakterler nerededir? Birer düşünceden başka nedir ki onlar?
Ama yine de bu hikayeler sizi nasıl etkiler değil mi? Hikayedeki bilince nasıl da vurulursunuz, onun çağrışım yapan hakikatlerinden nasıl etkilenirsiniz. Gülersiniz. Ağlarsınız. Okuduğunuz ya da size anlatılan hikayelere inanırsınız. Aynı şekilde parmaklarınızın dokunduklarına, gözlerinizin gördüklerine de inanırsınız.
Dünyanın kurmaca hikayesine de derinden inanırsınız tabii. İçinde yaşadığınız hikayenin entrikalarına kapılırsınız. Hayat hikayelerle dolu değil midir? Kim kimle evlenmiştir? Baloya kim gitmiştir? Kiminle dans etmişsinizdir? Kalbinizi kim açmıştır? Kalbinizi kim kırmıştır?
Hiç kimse size bir şey yapmamıştır ve aslında bir şey de olmamıştır. Bir filmin dahilinde olduğunuzu hayal etmişsinizdir, uykuda kapılıp gittiğiniz bir rüya gibidir bu. Ve hayal gücüne bile kafa tutan, karşı çıkan bir dramayı izliyorsunuzdur. Bunların hepsi bir efsanedir, mittir. Ve siz de, sizin bireyselliğiniz de bir mittir.
Ben yegane Hakikatim. Varoluş yegane hakikat ve siz de Varoluşsunuz. Siz bir eylem hali değilsiniz. Siz Varoluş halisiniz. Var-oluşsunuz. Şu anda hangi hikayenin içinde olursanız olun, hangi karakteri canlandırıyor olursanız olun küçük kız, kötü adam, yaşlı, genç; siz Varoluşsunuz. Olduğunuz tek şey bu, ortada bulunan tek şey de bu.
Bir hikayeye giren Varlıksınız. Tam bir hikaye bu. Gerçekten ne olacağını hiç bilmezsiniz ve hiçbir şey de olmadığını söylüyorum Ben size. Hiçbir şey olmuyor. Hikayenin bölümlerine göre kostümler giyiyorsunuz.
Bir hikaye dahilinde olduğunuzu bilen sessiz bir yanınız var ama yine de o hikayenin içindesiniz. İster istemez hayali bir atı sürüyorsunuz. Size gerçek geliyor o, lakin yine de bir hayalden ibaret. At yok. Siz yoksunuz. Ata binme hali de yok. Varoluş hali, Varlık bir hikaye anlatıyor ve sonra da ona inanıyor sadece; sanki Varlık değilmiş, sanki Varoluş değilmiş gibi.
Varoluştan, Varlıktan başka bir şey mevcut değildir. Onu ne denli bölerseniz bölün, dilimlerseniz dilimleyin her şey Varlıktan ibarettir sadece. O bildiğiniz, tanıdığınız siz var ya; o gözü pek, yiğit kişi, o münzevi, o cesaret veren, motive eden kişi, o delifişek, o aceleci tip, kral, hizmetkar ya da köle; işte bunların hepsi uydurmaca birer hikaye sadece. Bir yanılsama, bir illüzyon dahilinde yürüyorsunuz. Yeni giysileri içindeki Kralsınız sizler.
Ama hayaller, fanteziler nasıl da hoştur; nasıl da güzeldir onlar. Nasıl da moral verir, sizi yukarı çıkarır ya da çöküntü hissi yaratırlar. Parmaklarınızın arasından nasıl da akıp giderler. Hayatınızı nasıl da katlanılabilir veya tahammül edilmez kılarlar. Onları nasıl da hatırlarsınız; ya da unutursunuz. Ama her halükarda aynıdır hepsi; hangi giysileri giyerlerse giysinler. Coşkuyla, çılgıncasına akan sizin hayal gücünüzdür onlar. Göreli dünyadaki hayattır bu işte. O kadar ciddiye aldığınız dramadır bu; sanki sahnelenen bir oyun değilmiş de ölümüne müdafaa ettiğiniz, gerçekmiş gibi ciddiye aldığınız bir dramadır bu.
Çeviren: Engin Zeyno Vural
"HEPİMİZE KABUL GEREK... KABUL... HER NE VARSA, HER NE İSE KABUL...
'Eğer bir şeyi baskılarsan bütün karakterinde o oranda baskılanır. Eğer ağlayamazsan gülemezsin. Eğer gülemezsen ağlayamazsın. Eğer kızamazsan şefkatli olamazsın. Eğer nazik olamazsan kızamazsın. Yaşamda bir şey kesindir. Eğer bir şeye izin veriyorsan, başka bir şeyede aynı oranda izin vermen gerekir. Sadece bir işi yapamazsın. 'Ben gözyaşlarımı engelliyorum ama derinden güleceğim'... Bu imkansızdır.' "Osho"
Hint Felsefesinin 4 Kuralı
İlk kural :
"Karşına çıkan kişiler, her kimse, doğru kişilerdir."...
Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.
İkinci kural :
"Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır."
Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi.
Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. "Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı" gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir.
Üçüncü kural :
"İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır."
Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç.
Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.
Dördüncü kural:
"Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir."
Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder.
Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğumuz bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir.
Ego ve Ruh
Ruhumuz başkalarıyla birleşince coşar. Ruhun, özel olduğunu hissetmeye ihtiyacı yoktur çünkü bilir ki hepimiz birbirimizle ilişkiliyiz, hepimizi “bir”iz.
Hiç kimse diğerinden daha özel değildir ve ruh bu gerçekle mutludur.
Ego ise, bu fikirle savaşır. O karşılaştırılmak ister. Üstün olmak ister.
Ego kral olduğu sürece, sen köle olmaya mahkumsundur. Oysa bir kez ruh kral oldu mu, özgür kalırsın. Çünkü sadece ruhun sana gerçekten rehberlik yapabilir. Sadece ruhun seni gerçekten sevebilir. Egoda sevme duygusu yoktur, o aşkı anlamaz.
Ruh sevgi üzerine yaratılmıştır ama bu bencil bir sevgi değildir. Bu bencil olmayan bir aşk, bencil olmayan bir bakış açısıdır, grup bakış açısıdır.
Ego ne kadar aşağılık, küçük ise ruh o kadar yüce gönüllüdür. Ego haindir, ruh verici. Ego biriktirir, depolar, kendine saklar. Ruh verir, verir ve vermeye devam eder.
Ego yokluğa inanır, ruh çokluğa. Çünkü ruh bilir ki yokluk diye bir şey yoktur. Sadece bolluk vardır. Her şey herkese yeter. Her şeyden çokça vardır.
Ego korku ile kontrol eder, ruh sevgi ile özgür bırakır. Ego ayrılığı ararken ruh birliği arar.
O yüzden; gün içinde dur ve bir bak bakalım “bu fikrim, kararım, korkum ruh bazlı mı, ego bazlı mı?” diye. Eğer ego bazlı olduğunu keşfedersen kendine “ruhum böyle bir durumda ne yapmayı isterdi?” diye sor ve cevabı bekle. Ondan sonra iki cevabı karşılaştır bakalım hangisi sana daha doğru geliyor, hangisi kendini daha iyi hissettiriyor? Hissetmek derken gerçekten vücudunda, genelde de solar pleksus bölgesindeki histen bahsediyoruz. “Doğru olarak hissettiğim ne?”
O zaman neşe ve coşkuyu bileceğiz. Tanrı’yı bileceğiz.
Bu şekilde, pratik yaparak ruhunun seni yönlendirmesine izin verirsin. Küçük adımlarla, bütüne karışmış, özgür ve ruhu ile iletişimde bir varlık olursun.
Bu şekilde Tanrı’ya, gerçek varlığına bir adım daha yaklaşırsın.
“Twin Flame Sacred Keys” öğretisi.
Hiç kimse diğerinden daha özel değildir ve ruh bu gerçekle mutludur.
Ego ise, bu fikirle savaşır. O karşılaştırılmak ister. Üstün olmak ister.
Ego kral olduğu sürece, sen köle olmaya mahkumsundur. Oysa bir kez ruh kral oldu mu, özgür kalırsın. Çünkü sadece ruhun sana gerçekten rehberlik yapabilir. Sadece ruhun seni gerçekten sevebilir. Egoda sevme duygusu yoktur, o aşkı anlamaz.
Ruh sevgi üzerine yaratılmıştır ama bu bencil bir sevgi değildir. Bu bencil olmayan bir aşk, bencil olmayan bir bakış açısıdır, grup bakış açısıdır.
Ego ne kadar aşağılık, küçük ise ruh o kadar yüce gönüllüdür. Ego haindir, ruh verici. Ego biriktirir, depolar, kendine saklar. Ruh verir, verir ve vermeye devam eder.
Ego yokluğa inanır, ruh çokluğa. Çünkü ruh bilir ki yokluk diye bir şey yoktur. Sadece bolluk vardır. Her şey herkese yeter. Her şeyden çokça vardır.
Ego korku ile kontrol eder, ruh sevgi ile özgür bırakır. Ego ayrılığı ararken ruh birliği arar.
O yüzden; gün içinde dur ve bir bak bakalım “bu fikrim, kararım, korkum ruh bazlı mı, ego bazlı mı?” diye. Eğer ego bazlı olduğunu keşfedersen kendine “ruhum böyle bir durumda ne yapmayı isterdi?” diye sor ve cevabı bekle. Ondan sonra iki cevabı karşılaştır bakalım hangisi sana daha doğru geliyor, hangisi kendini daha iyi hissettiriyor? Hissetmek derken gerçekten vücudunda, genelde de solar pleksus bölgesindeki histen bahsediyoruz. “Doğru olarak hissettiğim ne?”
O zaman neşe ve coşkuyu bileceğiz. Tanrı’yı bileceğiz.
Bu şekilde, pratik yaparak ruhunun seni yönlendirmesine izin verirsin. Küçük adımlarla, bütüne karışmış, özgür ve ruhu ile iletişimde bir varlık olursun.
Bu şekilde Tanrı’ya, gerçek varlığına bir adım daha yaklaşırsın.
“Twin Flame Sacred Keys” öğretisi.
Etrafınızdaki sinirlendiğiniz her insana teşekkür edin...
Etrafınızdaki sinirlendiğiniz her insana teşekkür edin.
Onlar sizin en iyi öğretmenlerinizdir.
Sinirlendiğiniz her insan size geçmeniz gereken bir dersi hatırlatıyordur.
Emir vermesini yönetmesini seven biriyseniz, etrafınızda sürekli şunu yap bunu yap diyenler olur.. Emir vermek zorunda olmadığınızı öğrenmeniz gerekiyordur.
Çok konuşmasını seven bir insan değilseniz, etrafınızda sürekli konuşan insanlar olur. Kendinizi en iyi anlatma yolu konuşmanızdır ve konuşmanız gerektiğini öğrenmeniz gerekiyordur.
Dağınık bir insansanız etrafınızda sürekli dağınık insanlar olur. Düzenli olmasını, disiplini öğrenmeniz gerekiyordu.
Sürekli bir yerlere geç kalan bir insansanız etrafınızda dakik insanlar olur ve bir şekilde geç kalmanız için ortamlar oluşur. Zaman kavramının sadece hayatınızda kolaylık sağlayan bir araç olduğunu öğrenmeniz gerekiyordur.
Sürekli değişik insanlarla aynı tarz ilişkiler yaşıyorsanız; gerçek sevgiyi ki bu şartların bağlılığın olmadığı, koşulsuz sevgidir, öğrenmeniz gerekiyordur ve bu KENDİNİZİ SEVMEK le başlar.
Etrafınızda sizi rahatsız eden annenizi, babanızı, kardeşlerinizi, komşunuzu, patronunuzu, işçilerinizi, sevgilinizi, SEVİN.
Çünkü her biri size geçmeniz gereken bir dersi hatırlatıyor.
O dersin ne olduğunu bulun ve sizlere bu fırsatı sizi rahatsız ederek veren kişilere teşekkür edin.
(Alıntıdır)
Kendine Yolculuk.
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka, Kaknuş, ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ), Bilgi Ağacı`nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.
Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir...
Kuşlar Simurg`a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg`u bekler dururlarmış.
Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg`un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg`un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg`un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg`un yuvası, etekleri bulutların uzerinde olan Kaf Dağı`nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi...
İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...
"Aşk denizi"nden geçmişler önce...".
"Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar..." .
"Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar...
Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden...
Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış) ; Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş; Balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı`na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsca "si", "otuz" demektir... "murg" ise "kuş"... Simurg`un yuvasını bulunca anlamışlar ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg`muş. Otuz kuş, anlamışlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)